AHŞAP SANATI

Elini kullanmayı ve âlet yapmayı öğrenen insanın hayatın öznesi olmaya başlamasının öyküsüdür okumaya çalıştığımız. İnsanın doğal taşlarla beraber ilk eline aldığı malzeme olmuştur ahşap ya da ağaç. İlk olarak avı pişirmek ve ısınmak için ihtiyaç duyulan ağaç zamanla gündelik kullanım eşyasından mimariye geniş bir kullanım alanına sahip olmuştur.

İnsanlığın kültür tarihi içerisinde, deyimlerden masallara zengin bir anlam dünyasına sahip olan ağaç, bir kullanım malzemesi olarak Anadolu için de vazgeçilmezdir. Anadolu coğrafyasının hemen her zaman diliminde ve mekânında kullanılan ahşap Anadolu Selçuklu mimarisi için de vazgeçilmez bir malzemedir. Tarih boyunca ahşap malzemeyi hemen her yerde kullanan Türkler Anadolu'ya geldiklerinde bu zanaatı beraberlerinde getirmişlerdi. Büyük Selçukluların da ahşaba büyük önem verdikleri bilinmektedir. Ayrıca Karahanlılar döneminde Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılan Divân-ı Lügati't-Türk'de zengin bir ahşap kapı terminolojisi olduğu bilinmektedir. Anadolu Selçukluları ise İran ve Suriye üretimi ile Anadolu'nun zengin üretim atmosferini beraber değerlendirilmiştir.

Doğal koşullardan kolay etkilenen ve çabuk deforme olabilen ahşap malzemenin yapısal özelliği nedeniyle birçok ahşap üretimin günümüze kadar gelememiştir. Özellikle mimari eleman olarak kullanılan ahşap malzeme bu bozulmalardan daha fazla etkilenmiştir. Ahşap sütun, mihrab, kapı, sanduka gibi mimari elemanlarda sık tercih edilen bir malzeme olmuştur. Zaman içinde teknik ilerlemeyle birlikte malzemenin ömrünü arttırmanın yolları denenmiş ve kısmen başarılı sonuçlar elde edilmiştir.

Farklı kondisyonlarla günümüze ulaşabilmiş yapılar içerisinde Divriği Ulu Camii, Aksaray Ulu Camii, Konya Alâeddin Camii, Ankara Alâeddin Camii, Ankara Arslanhane Camii ve benzer dönem yapılarındaki minber uygulamalarında yoğun ahşap işçiliği kullanılmıştır.

Ankara Aslanhane, Afyon Ulu Camileri ahşabın mimaride iç mekanda ve taşıyıcı sistemde kullanıldığı örneklerdir. Bu ahşap camiler dışında Erzurum Ulu ve Konya Sahip Ata camilerinde eskiden ahşap sütunlarla taşındığı bilinmektedir. Bu geleneğin, Orta Asya'da İslamiyeti kabul eden ilk Türk boylarının namaz kıldıkları çok direkli çadırların (yani seyyar camiler) Türkistan'daki cami mimarisi üzerindeki etkisi olduğu, Anadoluya da Türklerle geldiği düşünülmektedir.

Ortaçağ Anadolu'sunda üretiminde kullanılan tekniklerin en önemlisi İslam kültürü içinde doğan ve şekillenen kündekâri tekniğidir. İlk olarak İslam kültüründe ortaya çıktığı düşünülen bu teknik özellikle 12.yy.'da Mısır, Halep ve Anadolu'da çok kullanılmıştır. Hakiki ve taklit kündekari olarak iki başlıkta incelenir. Hakiki kündekari tekniğinde kenarları oluklu üçgen, poligonal, yıldız ve benzeri biçimler çıtalar vasıtasıyla çivi ve tutkal kullanılmadan birleştirilir. Ciddi bir ustalık isteyen bu teknikle istenilen yüzey ve kompozisyon elde edilebiliyordu. Anadolu Selçuklu üretiminde kündekari tekniğinin yoğun olarak kullanıldığı bölümler minber ve kapı kanatları olmuştur.

Hakiki kündekari tekniğine nazaran daha kolay bir ustalık gerektiren taklit kündekari tekniğinde ise çakma kabartmalı ve tamamen çakma yapıştırmalı olarak iki üretim tekniği tespit edilmiştir. Çakma ve kabartmalı kündekari görünüm itibariyle hakiki kündekari tekniğine benzer. Fakat bu üretimin kalıcılığı ve kondisyonu düşük olmaktadır. Hakiki kündekari tekniğine oranla daha az kullanılan bir üretim şeklidir.

Diğer bir teknik uygulama ise çakma ve yapıştırma olarak adlandırılan uygulama şeklidir. Bu teknikte oldukça az tercih edilmiştir. Mozaik gibi yerleştirilen parçalar "tarsi" tekniğiyle benzerlik göstermektedir.

Ortaçağ'da Anadolu coğrafyasında kullanılan ilk ahşap minber ve ilk kündekari uygulama Konya Alâeddin Camii minberinde görülmektedir. Ahlatlı usta zanaatkar Hacı Mengümberti tarafından 1155 yılında yapılmıştır. Minberin yan aynaları, köşk altı bölümleri ve kapı alınlığı yoğun süsleme ve işçiliğiyle beraber oldukça göz kamaştırıcıdır. Hakiki kündekarinin kapı kanatlarında günümüze ulaşan en eski kullanımına ise Konya Sahip Ata Camiinde rastlamaktayız.

Ahşap kündekari minberler Osmanlı'nın minberlerde mermer malzemeyi kullanmayı tercih etmesi nedeniyle anıtsal yapılarda ki kullanım alanlarından birini kaybetmiş, buna karşılık kapı ve pencere kanatlarıyla vaaz kürsülerinde yoğun olarak kullanılmıştır.

Diğer bir ahşap şekillendirme yöntemi ise oyma tekniğidir. Oyma sanatı Anadolu'da özellikle 12-15. yy.'lar arasında zengin ve yetkin bir kullanım alanına sahip olmuştur. Bu teknikte bitkisel, geometrik, figüratif ve kaligrafik süslemeler uygulanabilmektedir. Oyma yüzeyde farklı derinliklerde ve tekniklerde uygulanabilmiştir.

Anadolu ahşap sanatı uygulamalarından bir diğeri ise kakma tekniğidir. Ahşabın yüzeyine açılan yuvalara aynı forma uygun farklı bir malzemenin yerleştirilmesidir. Bu tekniğin Anadolu'da eski zamanlardan beri kullanıldığı fakat yavaş bir seyir izlediği bilinmektedir.

Tarsi olarak adlandırılan bir başka teknikte ise açılan bir yuvaya farklı birçok malzeme mozaik oluşturacak şekilde yapıştırılarak dizilmektedir. Çoğunlukla geometrik süslemeler oluşturulmuştur.

Kafes oyma ya da ajur olarak adlandırılan, birçok malzemede kullanılabilen bu uygulama Anadolu Selçukluları'nda çokça kullanılmıştır. Süslemenin bir bütün olarak ahşap levhaya işlenmesi ve motiflerin aralarının oyulup çıkartılmasıyla gerçekleştirilen bir tekniktir. Mevlana Müzesindeki Selçuklu rahlesinde ve Divriği Ulu Camii hünkâr mahfili korkuluğunda görülmektedir.

Ahşaba yapılan müdahalelerden bir diğeri ise ahşap üzerine boyamadır. Özellikle Anadolu Selçuklu ve Beylikler dönemi ahşap camilerinde kirişler, konsollar ve sütun başlıklarında uygulanmıştır. Bu boyama işlemlerinde genelde aşı boyası kullanılmıştır. Renk olarak kırmızı, koyu mavi, sarı, beyaz ve altın yaldız kullanılmıştır. Bezemeler genelde stilize edilmiş geometrik ve bitkisel desenlerden oluşturulmuştur. Günümüzde Afyon Müzesinde sergilenen Afyon Ulu Camiine ait ahşap tavan süslemelerinde horoz ve kuş figürleri görülmektedir. Konya Mevlana Müzesinde bulunan ahşap rahle, çift başlı kartal ve yoğun bitkisel bezemeler üzerindeki arslan figürleriyle oldukça etkileyici bir eserdir.

Tüm bu tarihsel serüven içerisinde tanımlanmaya çalışılan Anadolu ahşap üretimi yeni çalışmalar ışığında tekrar gözden geçirilecektir. Ve gittikçe artacak olan bu araştırmalar ahşap sanatı için yeni bir soluk oluşturacaktır.

 

KAYNAKÇA

- BOZER, Rüstem, "Ahşap Sanatı", Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı II, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 2007, s.533-541.

- KUBAN, Doğan, Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı, Yapı Kredi Yay., İstanbul, 2002.

- ÖNEY, Gönül, Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, İş Bankası, Ankara, 1992.