MADEN SANATI

Kendinden önceki ve sonraki inanç dünyasını ritüelleri ile birlikte bünyesinde barındıran bir zaman diliminden, kültürden ve coğrafyadan bahsetmekteyiz. Fakat bu zengin atmosfer beraberinde bir karmaşa da taşımaktadır. Bu karmaşa içerisinde eser ve dönem tanımlaması yapmak oldukça zorlaşmaktadır.

Maden, bu zengin ve karmaşık dönem içinde kullanılan malzemelerden bir tanesidir. Maden ile üretilen objeler gündelik hayat ta kullanılan bir obje olmalarının yanı sıra zengin bir simgesel anlam da taşımaktadırlar. Genel halk kitlesinin kullandığı sade üretimler dışında sınıfsal erk'in temsili olan üretimler de yapılmıştır. Dönemin tarih anlatıcılarından olan İbn Bibi İzzeddin Keykavus'un düğününde altın ve gümüş kapların kullanıldığını, İbn Batuta ise Anadolu Beyliklerinde gümüş ve altın kaplar kullanıldığını aktarmaktadır.

Madenin geri dönüştürülebilme özelliğinden dolayı çok fazla obje günümüze kadar gelememiştir. Coğrafyanın siyasi kaderi haline gelen çalkantılı dönemlerde, savaşlarda ya da ekonomik darboğazlarda o anki talebe göre eritilmiş ve bu dönüştürme işlemi gerçekleştirilmiştir. Ele geçen malzemelerden Konya ve Artuklu bölgesinde gelişmiş bir ustalık ve atölyecilik geleneği olduğu düşünülmektedir. Bu zaman dilimindeki ve coğrafyadaki sanatı homojen bir Anadolu Selçuklu sanatı olarak tanımlayamıyoruz. Diğer tüm alanlarda olduğu gibi sanat ve zanaat etkinliklerinde de baskın bir İran geleneği bulunmaktadır. Fakat aynı zamanda kültürel geçişlerin çok kolay yaşandığı bu atmosferde bir Mezopotamya etkisinden de bahsedebiliriz.

Selçuklu maden sanatı dendiğinde ilk olarak zengin bir figüratif gelenekten bahsetmeliyiz. Bu gelenekte Orta Asya göçebe kültürünün ve pagan dönem inanç motiflerinin izleri görülmektedir. Bitkiler ve hayvan figürleri kullanılmış, bunun yanı sıra reel dünyadaki figürlerle masalsı figürlerin sergilendiği bir anlam dünyası oluşturulmuştur. Bu karşıt evrenlerin yaratık formlarının astrolojik birer simge olarak kullanıldığı kanısı bir genel kabul oluşturmaktadır.

Ayna tarih boyunca tüm coğrafyalarda ve kültürlerde büyük sembolik anlamlar taşıyan bir malzeme olmuştur. Birçok Selçuklu aynasında karşılaşılan sfenks figürü sonsuz ışık olan güneşi temsil ediyordu. Kuyruk ve kanat uçları ejderle biten sfenks figürini Anadolu Selçuklu sanatının sevilen konusu olan güneş ve ay ikilemini temsil eder. Ejderin öbür dünyayı ve karanlığı, evreni, ikizler burcunu, yağmur ya da suyu simgelediği de düşünülmektedir. Ejder figürü boğa ile birlikte sergilendiğinde ise karanlığın simgesi olur.12. ve 13. yy.' larda kullanılan ,gövdeleri birbirlerine düğümlenmiş ejder figürleri mimaride nazara karşı bir koruma olarak kullanılmıştır. Yine bir başka motif olan atlı avcı figürü aynaların üzerinde çok sık kullanılmıştır. İlk örneklere 11-12. yy'larda Karahanlı'larda rastlamaktayız. Doğu İran kökenli bir süsleme biçimi olarak kullanılan yazı bezemelerinde kûfi, cüluslu kûfi ve neshi üsluplar kullanılmıştır.12.yy ortası yazı üslubunda harflere insan ve hayvan stilizasyonları katılmıştır. Horosan'da gelişen bu biçem Moğol istilasında Mezopotamya, Suriye ve Anadolu' ya yayılmıştır.

Bu zengin anlam dünyasının bir de zengin teknik altyapısı bulunmaktaydı. Kakma tekniği 12.yy Horasan bölgesinde oldukça ilerlemiş bir tekniktir. Kakmalı eserlerin süslemesinde kırmızı bakır, gümüş, siyah savat (Niello) ve altın dolgular kullanılmıştır. Kakma tekniği 13.yy başlarında Horasan'dan Mezopotamya'ya geniş bir coğrafyaya yayılmıştır. Repousse tekniği ise dövme olarak yapılan bir kabartma işlemidir.

Bu uygulamalar sonrasında çok farklı amaçlarla kullanılan objeler ortaya çıkmıştır. Aşağıda bu objelerden bazıları fotoğraflarla tanıtılmaya çalışılacaktır.

İlk örneğimiz Hasankeyf'in Anadolu meliklerinden olan Rükneddin Davud için yapılan mineli bir tastır. Mineli tasın içi ve dışı farklı renklerde mineli dolgularla kaplanmış olup, dolguların yerleştirildiği gözeler altınla yaldızlanmıştır. Bizans kökenli bir teknik olan "Cloisonnê-mine" tekniğiyle yapılan nadir örneklerdendir. Paris'te özel bir koleksiyonda bulunan ve Anadolu'da yapıldığı genel bir kabul olan pirinç tas dövme tekniğiyle yapılmış ,altın ve gümüş kakmalarla süslenmiştir. Tasın dışında nesih yazı ile Artuklu meliki Kara Arslan ibn il-Gazi'nin adı geçmektedir.

İkinci olarak bahsedebileceğimiz havanlar çoğunluğu Diyarbakır merkezli bir üretim envanterini ortaya çıkarmaktadır. 11-13.yy.'lar arasına tarihlenen bu tunç havanlar baharat ve ilaç dövmek için kullanılmış olup üzerlerindeki kitabelerde herhangi bir bilgilendirme bulunmamaktadır. Ağır, kalın duvarlı, silindir biçiminde sekiz ya da on kenarlı olarak üretilmişlerdir.

Diğer bir obje ise üzerindeki kitabeden künyesi çıkarılabilen ender örneklerden biri olan tunç bir kandil zarfıdır ve oldukça nadir bulunan bir üretimdir. Tunç kandil zarfı günümüzde Ankara Etnografya Müzesi'nde bulunmaktadır. Bu obje dövme tekniği ile şekillendirilmiş olup boyun bölümünde Nur suresinin 35. ayeti işlenmiştir. Kandil tavana asıldığında yazı rahatlıkla okunabilmektedir. Başka bir kandil zarfı ise Mevlana Müzesi'nde bulunan alt kısmı küp, üst kısmı piramit biçimli bir tunç kandil zarfıdır. Üzeri altınla yaldızlanmıştır. Kandil figürlü kompozisyonlarla süslenmiş ön yüzünün ortasında iki kanatlı bir pencere bulunmaktadır. Kandillerin Konya'daki bir atölyede yapıldığı düşünülmektedir.

Repousse işçiliği ile yapılan şamdan form olarak oldukça nadir bulunan bir üretimdir. Şamdanın yukarıdan aşağıya inen kaburgalarla on eşit bölümlenmeye ayrılmış bir gövdesi vardır. Şamdanın omuz kenarındaki dilimli saçağın altındaki iç bükey bölümde nesih hatla yazılmış bir kitabe frizdir. Bir başka şamdan kaidesi ise Berlin Devlet Müzesindeki bir Artuklu ürünüdür. Dökümle yapılmış ve üzeri varakla kakılmıştır. Eserin boyun ve baş kısmı noksandır.

13. yy' da kullanılmaya başlayan bir başka üretimde delik-işi buhurdanlardır. Bir kısmı içine ateş konularak ısıtıcı olarak da kullanılmıştır. İki parçadan oluşan bu küre buhurdanlar menteşe ile önden bir kilit köprüsüyle bağlanmaktadır. Farklı hayvan stilizasyonlarıyla bezenmiş ve ışık, sembolize edilmiştir.

Musul okuluna bağlı Güneydoğu geleneklerini yansıtan imalatlar Artuklu bölge kültürünün çeşitliliğini gösterir. Bu imalatlardan olan ibrik dövme tekniği ile yapılmıştır ve ayak kısmı sekiz yüzlüdür. Gövdeden ayağa geçişte beşgen bölmeler vardır. Altın ve gümüş kakmalar kullanılarak yapılan figürlü kompozisyonlar bölge kültürünü yansıtmaktadır.

Aynalar Selçuklu maden sanatında oldukça geniş bir kullanım objesi olmuştur.6-23cm arasında değişen halkalı ya da saplı Selçuklu aynalarının bir yüzleri cilalanmış ve parlatılmış, arka yüzleri de dökümle elde edilmiştir. Ortaçağ yaşam kültüründe gezegenlerle madenler arasında var olduğuna inanılan ilişkiden ötürü astrolojik motiflerle bezenmiş aynaların uğur getireceği düşünülmüştür. Aynanın yapımında yedi madenin kullanılmasıyla ürüne tılsım özelliği katılmıştır. Anadolu'ya mal edilen Selçuklu aynalarının bir kısmında ise hayat ağacı motifiyle birlikte verilmiş çifte sfenks figürü vardır. Çifte sfenks figürüyle bezenmiş bu aynaların çevresini bezeyen kûfi kitabelerde ürünün sahibine iyi dilekler iletilmiştir. Topkapı Sarayında bulunan çelik saplı pulad ayna üzerinde ise atlı avcı motifi yer almaktadır. Bu ayna 14.yy'da Beylikler Döneminde kullanılan pulad aynaların öncüsü olmuştur. Avcı figürünün başındaki hale onun önemli bir şahıs olduğunun kanıtıdır. Aynayı süsleyen av sahnesi ve hayvan figürleri Kuadabad Sarayı alçı kabartmalarıyla büyük benzerlik gösterdiğinden eserin Artuklu bölgesinden Konya'ya gelen bir usta tarafından yapıldığı düşünülmektedir.

Süsleme biçimine bakılarak Selçuklulara mal edilen bir başka maden obje Berlin Devlet müzesinde sergilenen altın kemer tokasıdır. Bir ziynet eşyası olan bu tokanın üzerinde bulunan kanatlı grifon figürünün Anadolu Selçuklu aynalarının üzerinde bulunmasıdır.

Türk-İslam Eserleri Müzesinde bulunan bir başka maden eşya grubunu tunç davullar oluşturmaktadır. Üst kenarlarında davulun ağzına gerilen derinin takılabileceği bir sıra çivi ve davulun diğer davula bağlandığı kulplar yer almaktadır.13. yy başlarına ait Horasan maden eserlerinde görülen ejder ve insan başlı yazılarla benzerlik gösterse de tam bir benzeri yoktur. Davullarda bulunan kitabede elif ve lam gibi dikey harfler ortada büyük ilmekler oluşturmuş, harflerden tek olanlar ejder, çift olanlar ise insan başıyla sonlanmıştır. Diyarbakır'da bulunan bu davulların bu bölgede imal edildiği düşünülmektedir.

Dökümle elde edilen kabartmalı üretimlerden olan tunç kapı tokmakları maden sanatının en ilginç örneklerindendir. Bu üretimlerin en önemlilerinden biri günümüzde Türk-İslam Eserleri Müzesinde bulunan Cizre Ulu Camisinin kapısına ait olan tokmaklardır. Karşılıklı duran iki ejder ve ortasındaki aslan başından oluşan bir kompozisyon bulunmaktadır. Arslan güneş simgesi olarak kullanılmıştır.

Maden sanatıyla ilgili olarak son üretim örneğimiz ise taht süsleridir. Bunlar tunç plaka işlemelerdir. Bu imalatta hem kabartma hem de yaldız tekniği kullanılmış ayrıca ortaya iri bir akik taş kakılmıştır. Çiçekli kûfi ile yazılmış bir iyi dilek levhası vardır. Bu kitabe üretimin 13.yy'dan daha erken bir dönemde yapıldığının kanıtı olarak yorumlanmıştır.
 

KAYNAKÇA

ERGİNSOY, Ülker, Maden Sanatı, Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı,haz.Doğan Kuban,YKY,2002,İstanbul.