Yerin adı: Konya il merkezinde, Akıncı mahallesindedir. Zâviye, “Mahmudiye Medresesi” adıyla da kayıtlara geçmiştir.
Yapım Tarihi: Yapının mimari ve kuruluş özellikleri nedeniyle XII. yy. sonu ve XIII. yy. başlarına ait olabileceği düşünülmektedir.
Kitabe: Yapıdan günümüze ulaşmış bir inşa kitabesi bulunmamaktadır. Ali Gâv Zâviyesi, mimari ve kuruluş özellikleri nedeniyle XII. yy. sonu ve XIII. yy. başlarına ait olabileceği düşünülmektedir. İnşa kitabesi yerine, Ferid Paşa'nın 1309 H. / 1901 M. tarihinde yaptırdığı tamiratın kitabesi günümüze gelebilmiştir.
Vakfiye: Vakfiyesi bulunamamıştır.
Kurucu: Zâviyenin kurucusunun adı günümüze ulaşan bir kitabe olmadığından dolayı bilinmemektedir. Yapıya adını veren Ali Gâv’ın kimliği ise açık değildir. Fakat bu yapıda yatan zatın, öküz postuna girerek Konya Kalesi’ne giren, kale kapılarını Selçuklu askerlerine açan ve kalenin fethini kolaylaştıran bir kişi olduğu anlatılmaktadır. Abdullah Kuran’da Ali Gâv’ın XV. yy. da Hacı Bayram Vali ahfadından olup, bu yapıda şeyhlik yaptığını bildirmektedir. Fakat her iki bilgide ihtiyatla karşılanmalıdır.
Sanatçı: Herhangi bir bilgi mevcut değildir.
Onarım Durumu: H. 1319 / 1901 yılında Ferid Paşa tarafından tamir ettirilmiş, bu esnada zâviye “Mahmudiye” adıyla medreseye çevrilmiştir. 1965 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü adına Yılmaz Önge tarafından hafriyat ve onarım işi gerçekleştirilmiştir. İ.H. Konyalı, medresede 12 oda ve dershane saydığını ifade etse de, bugün sadece kıble eyvanı, iki yanındaki kubbeli iki odayla avlunun iki köşesindeki iki sütun ayaktadır.
Plan: Yapıdan günümüze tek bir eyvan ile eyvanın her iki yanındaki kubbeli birer oda gelebilmiştir. Fakat yapılan çalışmalar sonucu, zâviyenin aslında, köşelerdeki toplam dört sütuna oturan, kubbeyle örtülü kapalı avlusuna açılan eyvanların, köşelerdeki kısımlarda kubbeli köşe odalarının, aralarda ise tonozlu hücrelerin yer aldığı, “Kapalı avlulu-eyvanlı”, oldukça simetrik bir plan şemasına sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Günümüzde tek bir eyvan ile iki yanındaki birer kubbeli odadan ibarettir. Zâviyenin diğer mekanları günümüze gelememiştir. Eyvan (eski türbe) 610 x 540 cm. ölçülerindedir. Yerden bir basamak kadar yukarıda kalmaktadır. Duvarları taştandır. Eyvanın üzerini sivri bir beşik tonoz örtmektedir. Tonozda ise tuğla malzeme tercih edilmiştir. Eyvanın kıble duvarında bir mihrap nişi yer almaktadır. Eyvanın iki yanındaki mekânlardan soldaki 500 x 520 cm., sağdaki ise 510 x 500 cm. boyutlarındadır. Her ikisi de kubbeyle örtülüdür. Sağdaki odanın zemininde pişmiş topraktan tandırlar tespit edilmiştir. Odalara giriş kemerli kapılardan sağlanmaktadır. Eyvanın solundaki mekanı (mescid) güney (altlı üstlü iki adet) ve doğu duvarındaki (bir adet) pencereler aydınlatırken, eyvanın sağındaki mekanı sadece güney duvarındaki pencere aydınlatmaktadır. Bu mekânlarda üst örtüye geçişte ise üçgenler kuşağı kullanılmıştır.
Zâviyenin yıkık durumundaki kısmında, eyvanın (eski türbe) önüne gelen bölümde, iki adet mermer sütun göze çarpmaktadır. 1965 senesinde gerçekleştirilen çalışmalar neticesinde, zâviyenin planının merkezinde, yaklaşık 1060 x 1060 cm. ölçülerinde, köşelerinde birer sütunun yer aldığı kubbeyle örtülü kapalı bir avlunun bulunduğu anlaşılmıştır. Bu avlu yan duvarlara ve bu duvarlardan yaklaşık 152 cm. açıklıkta ve 55 cm. çapında dört adet mermer sütuna istinat ettirilerek, geniş ve sivri kemerle taşınan 600 cm. çapında bir kubbe ile örtülmüştür. Zâviyenin planının merkezini teşkil eden bu bölüme ise tıpkı kıble yönünden olduğu gibi muhtemelen diğer yönlerden de eyvanların açıldığı, köşelerde muhtemelen kubbeli köşe odalarının, aralardaki kısımlarda ise muhtemelen tonozlu hücrelerin yer aldığı, oldukça simetrik ve olgun bir plan şemasına sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Zâviyenin ön cephesinin ve portalinin ise muhtemelen kuzeydoğu köşede yer aldığı tahmin edilmektedir.
Üçboyutlu Özellik: Zâviye, dıştan yaklaşık 1970 x 2350 cm. lik dikdörtgen bir alanı kaplamaktadır. Zâviyeden günümüze sadece tek bir eyvan ile iki yanındaki birer kubbeli oda gelebilmiştir. Mevcut yapının güneyinde mezarlar yer almaktadır.
Malzeme: Zâviyede dış ve iç duvarlar (hücre bölmeleri hariç) 105 cm. kalınlığında ahşap hatıllı moloz taş ve kireçli harçla örülmüştür. Kubbe ve tonozlar gibi üst örtü öğelerinde ise tuğla malzeme tercih edilmiştir.
Süsleme: Zâviyeden günümüze sağlam olarak bir bezeme unsuru ulaşamamıştır. 1965 yılında, Yılmaz Önge tarafından yapılan hafriyat çalışması esnasında, köşe odalarında, firuze renkli dikdörtgen ve sekiz köşeli çinilere, ayrıca yapının kuzeybatı köşesinde, koyu lacivert ve firuze renkli haçvari şekilli çinilere, firuze renkli sırlı sekiz köşeli yıldız çinilere rastlanılmıştır. Kuzeybatı köşede ayrıca zâviyenin portaline ait olması kuvvetle muhtemel, geometrik bezemeli bir bordür parçası bulunmuştur. Ayrıca bu esnada Bizans dönemine ait çok sayıda devşirme malzeme tespit edilmiştir.
Tarihlendirme: Ali Gâv Zâviyesi, mimari ve kuruluş özellikleri nedeniyle, XII. yy. sonu ve XIII. yy. başlarına ait olabileceği düşünülmektedir. Zâviye, aynı zamanda Mahmudiye Medresesi olarak bilinir. Bununla ilgili olarak, zâviyenin batıya açılan çift kanatlı kapısının üzerinde yer alan fakat bugün Konya Müzesi’ne kaldırılmış olan kitabesinden önemli bilgiler öğrenmekteyiz.
Bu kitabe hakkındaki bilgileri İ.H.Konyalı, Konya hakkındaki kitabında aktarmaktadır. Buna göre:
Zâviyede bir zamanlar derbeder ve kötü huylu Bektaşiler oturdukları için burada bir cinayet işlenmiş, oturanlar oraya getirdikleri İbrada’lı bir sandık eminini öldürmüşlerdir. O vakitler, Konya’da vali bulunan Avlonya’lı Ferid Paşa zâviyeyi, eski Konya mebusu ve Şer’iyye Vekili Hadimli Hoca Mehmed Vehbi İbn-i Hüseyin’e vermiş, bu kişi de hayır severlerin yardımıyla burasını elden geçirterek medrese haline getirmiştir. Bundan sonra da, II. Mahmud Bektaşiliği yasakladığından dolayı bu zâviye, Mahmudiye Medresesi olarak isim değiştirmiştir. Bu sebeple de zâviye aynı zamanda bu adla da bilinir.
Değerlendirme: Yılmaz Önge tarafından zâviyede yapılan hafriyat çalışmaları, sadece bu yapının hemen yakınındaki Karatay Medresesi’nden daha önce Konya’da inşa edilmiş, avlusunun üzeri kubbeyle örtülü, kapalı avlulu bir zâviye olmadığını göstermiştir. Bu bilgiye ilaveten, zâviyenin planının, Afyon Boyalıköy Hanikâhı (XIII. yy. başı), Isparta Atabey Ertokuş Medresesi (1224) ve Divriği Şifahanesi’yle (1228 / 29) benzerlik sergilediği tespit edilmiştir. Bu yapılarda, dört sütuna oturan ya da dört sütunla ilişkilendirilen kubbeyle örtülü iç avlu, yapıların merkezini teşkil etmektedir. Dolayısıyla da Ali Gâv Zâviyesi’ni sadece “kapalı avlulu yapılar” grubunda değil aynı zamanda “dört sütuna oturan kubbeyle örtülü kapalı avlulu yapılar” başlığı altında özel bir grup içerinde değerlendirmek daha doğru olacaktır. Zâviyenin tarihlendirmesi ileride daha kesin verilere göre yapılabilirse, plan özellikleriyle, yukarıda adı geçen örneklerin öncülü mü yoksa ardılı mı olduğu daha net olarak söylenebilecektir.
Kaynakça: ATÇEKEN, Zeki, Konya’daki Selçuklu Yapılarının Osmanlı Devrinde Bakımı ve Kullanımı, Ankara 1998, s. 270-272.
KONYALI, İbrahim Hakkı, Abideleri ve Kitabeleri ile Konya Tarihi, İstanbul 1964, s. 909-914.
KURAN, Abdullah, Anadolu Medreseleri, I, İstanbul 1969, s. 49.
ÖNDER, Mehmet, Mevlana Şehri Konya (Tarihi Kılavuz), Konya 1962, s. 168-169.
ÖNGE, Yılmaz, “Bilinmeyen Bir Selçuklu Medresesi: Konya Ali Gâv Zâviyesi ve Türbesi”, Önasya, Cilt III, Sayı 28, 1967, s. 14-15, 22.
YASA,Azize, Anadolu Selçuklularında Türk İslam Şehri Olarak Konya(3 cilt),
Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üni. Sos. Bilm. Ens. Ankara,1996.