ALÂEDDİN CAMİİ

Yerin adı: Anadolu Selçuklu başkenti Konya’da bulunan yapı, Altunapa Vakfiyesine göre iç kalede kasrın ortasında Taht Mahallesinde yer alır. Bu dönemde caminin bulunduğu mahalde Medrese-i Sultaniye, Selçuklu Sarayı ve Eflatun Mescidi olarak bilinen Bizans’tan kalma kilise bulunmaktaydı. İplikçi Camii Vakfiyesi’nde Cami-i Atik, diğer vakfiyelerde Sultan Cami olarak belirtilen yapı, Eflaki’nin eseri, Menakıb’ül Arifin(Ariflerin Menkıbeleri)’de Kale Mescidi adıyla da geçer. Çeşitli dönemlere ait Şer’iyye Sicil defterlerinde Alâeddin Camii olarak kayıtlara geçen yapı, günümüzde de Konya Alâeddin Cami olarak bilinmektedir. Günümüz Konya’sında, şehir merkezinde sondaj ve arkeolojik kazıların dahi yapıldığı bir höyük üzerinde, Alâeddin Tepesi’nde yer almaktadır. Cami belki de Konya’da, bir yabancı için ulaşılması en kolay Anadolu Selçuklu yapılarından birisidir.

Yapım Tarihi: Konya Alâeddin Camii, son şeklini almasına kadar geçen süre ve bu süreçte çeşitli eklemelerin yapıldığı da dikkate alınırsa, Anadolu Selçuklu yapıları arasında özel bir yere sahiptir. Bu durum cami hakkında farklı görüşlerin ortaya atılmasına neden olsa da yapının tarihlendirilmesi, mevcut kitabeler sayesinde yapılabilmektedir.

Kitabe: Konya Alâeddin Camii’nde; bani, mütevelli, usta ve onarım kitabeleri olmak üzere yapının farklı noktalarında farklı malzeme üzerine yazılmış toplam on üç kitabe bulunmaktadır. Bu kitabelerden minber giriş kapısı üzerinde tek satır halinde kufi hat ile yazılmış olanı, I. Mesud (1116–1155)’ a ait olması nedeniyle, diğer kitabelere kıyasla en erken tarihi veren kitabedir. Yine minber giriş kapısının sağ sövesinden başlayarak sol sövenin altında biten ve herhangi bir tarih vermeyen kitabe II. Kılıç Arslan (1155–1192)’a aittir. I. İzzeddin Keykavus (1211–1220) ve I. Alâeddin Keykubad (1220–1237)’a ait diğer kitabelerle birlikte yapının inşası I. Mesud saltanatının son yıllarında başlamış ve II. Kılıç Arslan döneminde de avluya eklenen kümbet ile ilk inşa faaliyeti sona ermiştir. I. İzzeddin Keykavus’un saltanatının son yıllarında yapıda başlayan ikinci inşa faaliyetinin I.Alâeddin Keykubad devrinde sona erdiğini öğrenmekteyiz.

Vakfiye: Bu yapıya ait vakfiyelerden hiçbirisi bugün mevcut değildir.

Kurucu:Konya Alâeddin Camii’nde, bani olarak karşımıza I. Mesud, II. Kılıç Arslan, I. İzzeddin Keykavus ve I. Alâeddin Keykubad çıkmaktadır.

Sanatçı:Uzun bir süreç sonunda nihai görünümüne ulaşan yapıda taş, ahşap, çini gibi farklı malzemeler üzerinde dört sanatçı kitabesi bulunmaktadır, En erken tarihli usta kitabesi minberde yer almaktadır. Bu kitabeden abanoz ağacından kündekari tekniğiyle, minberi 550/1155 yılında üstad Ahlatlı Hacı Birti oğlu Mekki’nin yaptığını öğrenmekteyiz.

Usta adının geçtiği fakat tam olarak I. Alâeddin Keykubad döneminde inşanın hangi aşamasında çalıştığını bilemediğimiz Erdişah’ın adının yazılı olduğu çini madalyon kitabe bugün kuzeybatıda avluya girişi sağlayan kapıda yer alır. Usta adının çini malzeme üzerinde yer alması sebebiyle bazı araştırmacılar Erdişah’ın çini ustası olduğunu belirtmektedirler. Yine I. Alâeddin Keykubad dönemine ait olan diğer bir usta kitabesinde mütevelli adı da yazılmıştır. Yapının kuzey cephesindeki mütevazı görünüşlü kitabede; “ Mütevelli Atabeki Ayaz’dır. Şamlı Havlan oğlu Mehmed’in işidir” ibaresi okunmaktadır.

Yapıda yer alan son usta kitabesi ise Osmanlı döneminde gerçekleştirilen onarımda çalışan ve kalem işlerini yapan hattatın adının yazılı olduğu kitabedir. Doğu duvarından harime girişi sağlayan kapının iç tarafında bulunuan kitabede “……. Bu yazıları İsmail Efendi oğlu Mehmed Arif yazdı…..” ibaresi yazılıdır.

Onarım Durumu: Yapının Anadolu Selçukluları dönemine ait herhangi bir onarım kaydına rastlanmamıştır. Osmanlı döneminde birçok kez onarım gören yapı hakkında ilk kayıt 1054/1644 tarihli olup, caminin minaresinde ve çeşitli yerlerinde gerçekleşen onarımlardan bahsetmektedir( Ş.S.D. Cilt 7 (C-19), s 47/1).

1074/1663 yılında yapılan tamir keşfinde çıkan masraf ve malzeme Mihrabın üzerinde çürüyen beş yerin açılıp yeniden örtülmesi için 2000 akçe, caminin kuzeyinde kapı üzerinde çürüyen iki köşenin yeniden örtülmesi için 4000 akçe, camlar için 3000 akçe, dört pencere ve dört kapı için 1000 akçe olarak tespit edilmiştir.

Bundan sonra da 1083/1672, 1096/1685, 1110/1698 yıllarında keşif ve tamir kayıtlarına rastlanan yapının Osmanlılar zamanında son ve geniş çaptaki onarımı 1307/1889 gerçekleşmiş olup, bu onarıma ait bir kitabe de yapının doğu duvarında harime girişi sağlayan kapı üzerinde yer alır.

Eski Eserler ve Müzeler Müdürlüğü tarafından 1945 yılında caminin çatısı, doğu ve güney cepheleri Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından da 1958 yılında da avlunun batı ve kuzey kanatları, avlu kuzey cephesinin batısında yer alan kapı sökülerek yeniden yapılmıştır. 1966 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından başlatılan restorasyon çalışmaları 1975 yılında tamamlanmıştır. Bu restorasyon çalışmaları esnasında yapının doğu ve batı bölümlerinde toprak dam örtü kaldırılmış, kuzey ve doğu duvarları yeniden inşa edilmiştir. 1977’de şehir su şebekesinin patlaması üzerine 1978–1979 yıllarında yapının batı bölümü askıya alınmıştır. Cami, güneyinde bulunan su deposundan sızan suların yapıya zarar vermesini önlemek için Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1983–1984 yılında başlatılan restorasyon çalışması 1995’te tamamlanarak yeniden ibadete açılmıştır.

Günümüzde de ibadete açık olan yapı daha önceleri diğer yapılarla birlikte Alâeddin Tepesi’nde içkalede yer alırken şimdi aynı tepede Büyükşehir Belediyesinin düzenlemiş olduğu yeşil alan içerisinde bulunmaktadır.

Plan: Yapı genel olarak muntazam olmayan avlulu, enlemesine uzanan bir dikdörtgen plana sahiptir. Caminin avlusunda II. Kılıç Arslan ile I. İzzeddin Keykavus’un inşa ettirdiği iki kümbet bulunmaktadır. Yapıya girişi sağlayan kapılardan biri harimin doğu cephesinde, diğer üç kapı kuzey avlu duvarında yer alır. Günümüzde yapıya giriş için doğu cephesinde yer alan kapı kullanılmaktadır. Osmanlı döneminde yapılan minare avluda harim mekânının kuzeydoğu köşesine bitişik bir konumdadır.

Enlemesine dikdörtgen plana sahip harim bölümü üç farklı kurguyu yansıtan bir düzenlemeye sahiptir. Doğudan batıya doğru gidildiğinde, ilk bölüm harim mekânının doğusunda yer alan, mihrap duvarına paralel uzanan yedi sahından ibarettir. İkinci bölüm ise mihrap ve minberin bulunduğu, kubbe örtülü mekândır. Üçüncü bölüm, batıda mahfelin bulunduğu, mihrap duvarına paralel beş sahından oluşmaktadır. Üç farklı mekân düzenlemesinin nedeni ise yapının iki farklı inşa evresinde tamamlanmış olmasıdır. Genel görüşe göre caminin kubbe ile örtülü mekânının inşasına I. Mesud döneminde başlanmış ve II. Kılıç Arslan’ın saltanat yıllarında tamamlanmıştır. Batıdaki mahfelin yer aldığı bölüm ile doğuda yedi sahına ayrılan bölümün inşasına I. İzzeddin Keykavus döneminde başlanmış, I. Alâeddin Keykubad döneminde tamamlanmıştır.

Düz toprak dam örtüyü taşıyan tuğla kemerler farklı dönemlere ait, çeşitli sütun ve sütun başlıkları ile taşınmaktadır. Kullanılan bu devşirme sütunlar arasında en ilginç olanları örgü motifli sütunlardır.

6.05 m. enindeki çini mihrabın mukarnaslı kavsara kısmı ve alt tarafı, 1889 yılında gerçekleştirilen onarım sırasında yıkılarak yerine 4.40 m. eninde beyaz mermerden yeni bir mihrap eklenmiştir. Asıl mihrabın yazı kuşağı alçı olarak yenilenmiş ve üzerine kalem işi ile çini mozaik görüntüsü verilmiştir. Mihrabın batısında yar alan abanoz ağacından yapılmış minberin eni 1.10 m., uzunluğu 3.70m.’dir.

Üçboyutlu Özellik: Genel olarak harim ve avlu cephelerinde tuğla, kesme taş, moloz taş ve mermer kullanılmıştır. Mermer özellikle avlu kuzey cephesinde kullanılmıştır. Yapının geçirdiği onarımlar özellikle cephe örgüsünde kullanılan farklı malzemeden anlaşılmaktadır. Yapının dikkat çeken avlu kuzey cephesinde rastgele yerleştirilmiş kitabeler, Karaman-Karadağ’dan getirildiği düşünülen farklı boylardaki yassı sütunlarla oluşturulan sahte galeri, siyah-beyaz taşın kullanıldığı taçkapı dikkati çekmektedir. Bu asıl taçkapı haricinde kuzey avlu cephesinde iki kapı daha bulunmaktadır. Bunlardan biri, sahte galerinin bulunduğu cephe duvarının doğu ucunda yer alır. Beyaz mermer lento ve söveleri haricinde başka bir özelliği olmayan giriş bugün örülerek kapatılmış durumdadır. Diğer kapı ise aynı duvar yüzeyinin batı ucundadır. İç içe iki kemerden ibaret olan bu kapı gayet sadedir. İç kemerin üzerinde daire formunda, I. Alâeddin Keykubad dönemine ait çini kitabe bulunmaktadır. Ayrıca iç kısımdaki kemer iki devşirme yassı sütuna oturmaktadır.

Genelinde yığma taşın kullanıldığı avlu batı duvarında, avlunun kuzey batı köşesinde daha sonra kapatılmış olan bir girişin devşirme lento ve söveleri, bunun üzerinde de kemer içinde beyaz mermer kitabe yer almaktadır. Batı cephenin harim kısmında da aynı duvar örgüsü görülmekle birlikte, güney batı köşesinde tuğla örgülü büyük bir niş içerisinde bir kitabe vardır.

Harimin güney cephesinde de görülen benzer duvar örgüsünün yanı sıra mihrap önü kubbesinin bulunduğu duvar iki payanda ile desteklenmiştir. Ayrıca bu cephede on iki pencere yer almaktadır.

Harim ve avlu doğu cephesinde altı pencere ve dört ince ahşap ayağın taşıdığı sundurmalı kapı bulunmaktadır. Günümüzde yapıya giriş bu kapıdan sağlanmaktadır. Arazinin eğimi nedeniyle doğu avlu cephesi, harim cephesinden daha alçaktır. Yapının kuzey cephesi haricindeki cepheler çeşitli nedenlerden dolayı asıl duvar dokusunu kaybetmiştir.

Malzeme: Yapının cephelerinde ve iç mekânında inşa malzemesi olarak taş ve tuğla, bazı duvar yüzeylerinde de iki malzeme birlikte kullanılmıştır. Mermer malzeme kuzey cephede kitabelerde ve taç kapıda kullanılmakla birlikte iç mekânda örtüyü taşıyan devşirme sütunlar da mermerdir. Kubbeye geçiş elemanlarında ve asıl mihrabın yan bordürlerinde günümüze bazı parçaları gelen çinilerde kullanılan teknik çini mozaiktir. Tuğla malzeme iç mekânda örtüyü taşıyan kemerlerde ve bazı cephe yüzeylerinde kullanılmıştır.

Süsleme: Yapıda süslemenin görüldüğü yerler cephelerde, özellikle kuzey cephede mermer taçkapı ve bu duvar yüzeyinde çeşitli nişler içinde gördüğümüz kitabelerdir. İç mekânda ise süsleme unsuruna mihrap, minber ve kubbeye geçiş elemanlarında rastlanır.

Kuzey cephede I. Alâeddin Keykubad döneminde yapılan taç kapının kemerinde inkrustasyon taş işçiliği ile oluşturulmuş zengi düğümü de denilen örgü motifleri görülmektedir. Kemer içindeki yüzeyde yine farklı örgü motifleriyle oluşturulmuş çok kollu yıldız motifleri görülür. Kapının koyu renkli profilli mermer lento ve sövesini dıştan beyaz mermerden bir üst lento ve söve çerçevelemektedir. Bu üst lento ve sövenin içerisindeki her bir yaprak motifi içinde Fetih suresinin bir kelimesi yazılmıştır.

Kuzey avlu cephe yüzeyinde, asıl taçkapının yanında düzensiz olarak yerleştirilmiş kitabelerin çerçevelerinde de iyi bir taş ve mermer işçiliği dikkati çeker. Kuzey cephenin doğu köşesinden batıya doğru gidildiğinde ilk karşılaşılan kitabe; profilli kare çerçeve içerisinde, yine profilli çok kollu yıldız formunda diğer bir çerçeve içinde yer alan kitabedir. Kitabenin hemen üstünde yüzeyinde üç badem dilimi bulunan küçük konsola oturan, profilli taş saçak yer alır. Aynı yönde devam edildiğinde karşılaşılan ikinci kitabe ise profilli dış yüzeye sahip olan kırık kemerden bir niş içerisine yerleştirilen kitabedir. Bu kitabenin yer aldığı nişin kemeri iki küçük devşirme sütuna oturmaktadır. I. İzzeddin Keykavus dönemine ait kitabenin üstünde altı kollu bir yıldız bulunmakla birlikte, yıldızın altı koluna Kelime-i Tevhid altı kelime halinde kabartma olarak yazılmıştır. Yıldız kompozisyonunun merkezinde başka bir altı kollu yıldız yer alır. Bu yönde devam edildiğinde karşılaşılan üçüncü kitabe üç dilimli kemere sahip olan bir niş içerisinde yer almaktadır. I. Alâeddin Keykubad dönemine ait kitabenin kemerinin dış yüzeyinde, farklı bir örgü kompozisyonu oluşturulmuştur. Kemer nişinin iç kısmında üç dilimli kemerin formuna uygun olarak, iki yarım ve bir tam beş kollu yıldız yer alır. Yıldız kollarının ucuna, yüzeyinde bitkisel motiflerin yer aldığı mermer parçalar kakma olarak işlenmiştir.

Yapının batı cephesinde bezeme unsuruna sadece bugün örülerek kapatılmış vaziyette duran kapının devşirme lento ve sövelerinde rastlanır. Bu cephede duvar örgüsü içerisinde kullanılan devşirme malzemeler üzerinde yer alan, haç motiflerinin traşlanmaması ya da parçanın diğer yüzeyinin kullanılmaması, buradaki estetik kaygıyı yansıtmaktadır. Asıl duvar dokusunu kaybeden güney cephesinde herhangi bir süsleme unsuruna rastlanmamakta , cephede yer alan 11 pencere iç mekânı aydınlatmaktadır.

Doğu harim ve avlu cephesi de güney cephesi gibi özgünlüğünü büyük ölçüde yitirmiştir. Bu cephede süsleme olarak unsuru olarak 1889’da eklenen kapının üzerindeki Abdülhamit’e ait tuğra ve kapı kemerinin kilit taşındaki alt tarafı volütlü akantus yaprağı ve iyi olmayan bir istifle yazılan kitabeyi sayabiliriz.

İç mekânda süslemenin odak noktası mihrap, mihrabın bulunduğu mekânı örten kubbe ve onun unsurlarıdır. Çini mihrabın niş ve kavsarası 1889 yılındaki tamirde yıkılarak yerine günümüzdeki mermer mihrap eklenmiş ve bu süreçte kenar bordürleri alçı ile tamamlanarak üzeri kalem işi ile bezenmiştir. Mihrabın kenar bordürlerinde bitkisel, geometrik süslemelerin yanı sıra yazı unsuru da kullanılmıştır. Selçuklu sülüs hattı ile yazılmış olan Kürsi ayetinin bulunduğu bordür diğerlerinden daha geniş tutulmuştur. Mihrabın köşeliğinde de çiçekli kûfi hat ile “Bismillahirrahmanirrahim-El mülkü lillah” yazılmıştır. Osmanlı döneminde eklenen mihrabın köşeliğinde de Osmanlı sülüs hattı ile Al-i İmran suresinin 37. ayetinden “Küllema dahale aleyha zekeriyy-el mihrab sene 1307 (1889) yazılıdır. Mozaik tekniği ile yapılan mihraptaki çinilerin rengi genellikle Anadolu Selçuklu çinilerinde kullanılan patlıcan moru, firuze ve siyahtır.

Kubbeye geçişi sağlayan Türk üçgenlerinde de mihrapta kullanılan renkler ile içinde farklı geometrik düzenlemeler, özellikle sekiz ve dokuz kollu yıldız motifleri kullanılmıştır. Kubbe içindeki çini kaplamadan günümüze herhangi bir şey ulaşmamıştır. Başlangıçta görülen kubbe içi sıvanarak badanalanmış ve üzerine son dönem tadilatında eklenen çeşitli kalem işleri yapılmıştır.
Genel olarak minberler özellikle Anadolu Selçuklu camilerinde taşınabilir olması nedeniyle yapıya tam bir bağımlılık göstermez fakat Alâeddin Camii minberinde, en erken tarihli kitabenin bulunması ve iki bani adının geçmesi, minberi yapı için özel kılmaktadır. Kündakâri tekniği ile yapılan minberde, kullanılan teknik geometrik formlara daha uygun olsa da geometrik yüzeylerde ki bitkisel süsleme özenli bir işçilikle gerçekleştirilmiştir. Abanoz ağacından yapılan minberin sanatçı kitabesi de bulunmaktadır.

Tarihlendirme: Yapıda bulunan kitabeler sayesinde tarihlendirme sorunu ile karşılaşılmasa da yapının hangi sultan döneminde ne tür bir inşa faaliyeti geçirdiği tam olarak bilinmemektedir. Mevcut kitabelere göre inşa sürecinin iki farklı aşamada gerçekleştiği görülmektedir. Yapının ilk inşa aşaması I. Mesud (1115–1555) devrinde başlar, ölümünden sonra yerine geçen II. Kılıç Arslan (1155–1192) döneminde avluya eklenen kümbetle son bulur. Bu durum minber üzerindeki iki farklı kitabede bu iki sultanın adlarının yer almasıyla doğrulanmış olur. Camideki ikinci inşa aşaması II. Kılıç Arslan’dan yaklaşık 26 yıl sonra I. İzzeddin Keykavus’un saltanatının son yıllarında başlar. Cami, daha önce de belirttiğimiz gibi II. Kılıç Arslan döneminde tamamlanmıştır. İkinci inşa aşaması ise caminin büyütülmesi ile ilgilidir. Çünkü II. Kılıç Arslan ile I. İzzeddin Keykavus arasında ki 18–19 yıllık gibi bir sürede üç farklı sultan tahta çıkmıştır. Yapının hiçbir yerinde bu üç sultana ait kitabe yoktur; dönemin çeşitli kaynaklarında da bu üç sultanın yapıda gerçekleştirmiş olduğu herhangi bir inşa faaliyetinden bahsedilmemektedir.

Caminin ikinci aşaması daha önce de belirtildiği gibi I.İzzeddin Keykavus’un son yıllarında başlar ve onun ölümü ile yarım kalan inşa faaliyetini, halefi I. Alâeddin Keykubad saltanatının ilk yıllarında tamamlar. I. İzzeddin Keykavus, caminin avlusunda Kılıç Arslan’ın inşa ettirdiği kümbetin yanına bir ikincisini inşa ettirir fakat onun erken ölümüyle kümbetin inşası da yarım kalmış ve bu kümbet tamamlanmamıştır. Bu iki sultanın gerçekleştirmiş olduğu inşa faaliyeti ve iki dönemde de Atabeg Ayaz’ın mütevelli olarak çalışması kitabeler ile doğrulanmaktadır.

Değerlendirme: Yapı genel olarak sade bir görünüme sahip olsa da Ortaçağ Konya’sında iç kalede saray yakınında bulunması, yapının o dönemdeki önemini yansıtmaktadır. Yapının günümüzde sahip olduğu plan nedeniyle, yapının ilk planı hakkında bazı görüşler öne sürülmüştür. Yapıda, kubbeli mekânın ilk inşa edilen bölüm olduğu ileri sürülmektedir. S. Kemal Yetkin yapının inşa edildiği arazinin durumu nedeniyle kubbeli mekânı ilk inşa edilen bölüm olarak gösterirken, O. Aslanapa da ilk yapıyı Büyük Selçuklu ve Artuklu mimari geleneği ile bağdaştırarak, S. Kemal Yetkin ile aynı görüştedir.

C. Esat Arseven camide ilk inşa edilen bölümün, bugünkü yapının doğusundaki mekân olduğunu belirtir. Doğan Kuban ve Haluk Karamağralı da C. Esat Arseven ile aynı görüşte olup, H. Karamağralı bir de restitüsyon çizerek doğudaki bölümün ilk inşa edilen yapı olduğu sonucuna ulaşmaktadır. D. Kuban ayrıca çini sanatının Anadolu Selçukluları’ndaki gelişimini göz önüne alarak kubbeli mekândaki çinileri I. İzzeddin Keykavus ya da I. Alâeddin Keykubad dönemine tarihlendirir. Yapının bu sorunu aslında günümüzde tam olarak sonuca bağlanmış değildir. Uzun yıllar devam eden restorasyon çalışmaları yapının sahip olduğu asli karakterini de yok etmiştir.

Kaynakça: ATÇEKEN, Zeki;Konya Selçuklu Yapılarının Osmanlı Devrinde Bakımı ve Kullanılması,T.T.K, Ankara,1998.
DURAN, Remzi; “Konya Alaeddin Camisi Kitabeleri”, Anadolu Selçukluları ve Beylikler Dönemi Uygarlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Ankara, 2006, s.23-29.
KARPUZ, Haşim; Fotoğraflarla Geçmişte Konya, Konya, 1998.
KONYALI, İ. Hakkı; Abideleri ve Kitabeleri İle Konya Tarihi, Burak Matbaası, Konya,1997.
KUBAN, Doğan; Anadolu-Türk Mimarisinin Kaynak ve Sorunları, İ.T.Ü.M.F, İstanbul, 1965.
KUBAN, Doğan; Selçuklu Çağında Anadolu Sanatı, YKY, İstanbul, 2002.
SÖNMEZ, Zeki; Başlangıcından 16. Yüzyıla Kadar Anadolu Türk Mimarisinde Sanatçılar, T.T.K., Ankara,1989.
ŞİMŞİR, Zekeriya; “Konya’daki Selçuklu Çini Dekorasyonunda Kufi ve Ma’liki Yazı”, I.Uluslararası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi Bildirileri 11-13 Ekim 2000 Konya, C.II, S.Ü.S.A.M, Konya, 2001. s.311-331.
KARAMAĞRALI, Haluk; “Konya Ulu Camii”, Röleve ve Restorasyon Dergisi, S. 4, 1982 s.121-132.
YASA,Azize, Anadolu Selçuklularında Türk İslam Şehri Olarak Konya (3 cilt),Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üni. Sos. Bilm. Ens. Ankara, 1996.