Yerin adı: Çifte Minareli Medrese, Erzurum İç Kale Surları içinde, Tebriz Kapı’da, Erzurum Ulu Camii’nin doğusundadır.
Yapım Tarihi: H. 690 / 1291
Kitabe: Kitabesi bulunmamaktadır.
Vakfiye: Vakfiyesi bulunmamaktadır. Medresenin vakfiyesi bulunmamakla birlikte, ilk defa Belin tarafından “kitabe” olduğu ileri sürülerek yayınlanan yazının, yapının vakfiyesi olabileceği üzerine bazı araştırmacılar görüş belirtmiştir.
“Allah’ın kulları için bu nazar makamıdır. Bizim cevabımızı işitiniz ki, Allah hâkimiyetini ebedi kılsın, Sultan Melik Han’ın hilafeti zamanında idi ve Harezm’den Rum şehrine azimet ettim. Oraya ulaştığım zaman o diyarı tavattun ettim. Ondan en hoş bir vakitte, bina gibi bir şey bırakayım da ebediyen bizim iyilik ve hayratımız olsun diye hatırıma geldi; bir mescid ve birkaç hücre yaptırayım da ilim talibleri o mahalde mesken tutsunlar. Ve bu binayı öyle yaptım ki, eğer harab olsa bu hüccet ile san’at ve iş göstersinler (aynen yapsınlar). Yedi dükkân kirası ve onun etrafında bulunan arazi, işte onların kirası ve Sultan Melik Han’ın vakıflarının mahsulünün öşrü daima ve her sene bunları alarak sarfoluna. Ve o medrese için âlim, fazıl, kâmil, Şeyh Fehamüddin’i müderris yaptım ve üç adet köyü ona teslim ettim ki her senede üçbinbeşyüz akça ona teslim edeler ve o da Hatuniye hakkında duacı olsun. Kim ki bu binanın tamirine gayret gösterir, Kâinatın Sahibi onun için rahmet göstersinler ve her kim ki bunun harabına çalışır, Kâinatın Sahibi onun ömrünü harab eylesinler. Bu bina hicretin üçyüzellibir tarihindedir.”
Kurucu: Medresenin yapım tarihi gibi banisi de tartışmalı konulardan biri olmuş ve bu konuda da çeşitli görüşler öne sürülmüştür. İlk defa Konyalı’nın öne sürdüğü ve daha sonra Karamağaralı’nın da üzerinde çalışarak kabul ettiği görüşe göre medresenin banisi “Safvat Al-Din Padişah Hatun”dur.
Kirman Sultanı olan Padişah Hatun’un babası Kutb-al-Din Muhammed, annesi ise Türkan Hatun’dur. Padişah Hatun, İlhanlı sultanı Abaka Han ile evlenmiş, bu dönemde Moğollar Kirman topraklarına dokunmamıştır. Abaka Han’ın 1282’de ölümü üzerine Teküder İlhan olarak seçilmişti. Müslümanlığı seçerek Sultan Ahmed adını alan Teküder, Padişah Hatun’un üvey kardeşi Siyurgatmış ile yakındı. Padişah Hatun ve Siyurgatmış arasında geçen taht mücadelesinde, Kirman ülkesini birlikte idare etmelerine karar verildi. Ancak Padişah Hatun’un bu karardan memnun olmayıp, zaten daha öncesinde de Teküder’e karşı desteklediği Argun Han’la görüşmesi sonucunda, Padişah Hatun’un Geyhatu ile evlendirilip Ruma (Anadolu’ya) gönderilmesine karar verildi. Padişah Hatun Geyhatu ile evlenerek, Anadolu’ya eşinin yanına gitti. Bu dönemde Kirman’da has arazisi olan Sircan, Siyurgatmış’a geçmiş, buna mukabil Padişah Hatun’a da Anadolu’da bazı yerler verilmiş olmalıdır. Erzurum’da bir medrese inşa ettirmiş olması buna bağlanırken, Tokat’ın da Padişah Hatun’a verilmiş olması muhtemeldir. Ancak iki kardeşin arasının bozulmasından çıkarları olan kişilerin de işe karışmasıyla kardeşlerin arasındaki çekişme bitmedi. Geyhatu’nun da duruma müdahale etmesiyle Padişah Hatun Kirman tahtına çıktı. 1290-1292 yıllarına denk gelen bu dönemde Padişah Hatun’un Anadolu’dan ayrıldığı tahmin edilmektedir. Ancak kardeşler arasında devam eden olaylar sonucunda Padişah Hatun Siyurgatmış’ı önce hapis ettirdi, ardından da öldürttü. Olaylar bir süre bastırılmış gibi görünse de Geyhatu’ya karşı ayaklanan ve onu yenen Baydu’nun İlhan olmasıyla, Siyurgatmış’ın idamının intikamı almak için bekleyenlere fırsat çıktı. Siyurgatmış’ın dul eşi Gerduçin’in de desteklemesiyle çıkan ayaklanma sonucunda Padişah Hatun ele geçirildi. Aynı zamanda Siyurgatmış ve Gerduçin’in kızı Şah Alem ile evli olan Baydu’nun fermanı ile Padişah Hatun çadırında öldürüldü. Cenazesi Kirman şehrine götürülüp annesi Türkan Hatun’un medresesine defnedildi
Sanatçı :Bilinmemektedir.
Onarım Durumu: Erzurum Çifte Minareli Medrese, Selçuklu döneminden itibaren çeşitli defalar onarım görmüş olmalıdır. Evliya Çelebi’nin yapıyı gördüğü zaman medresenin harap durumda olduğunu verdiği bilgilerden anlamaktayız. Çelebi’ye göre medrese Sultan IV. Murad’ın İran Seferi sırasında (1638-1639) tophane haline gelmiştir. Batılı araştırmacılardan Hamilton 1836’da, Ritter 1837’de Erzurum’u ziyaret ettiklerinde medreseyi top dökümhanesi olarak görmüşlerdir. Konyalı da medresenin top dökümhanesi olarak kullanıldığına dair benzer bilgileri vermektedir.1846 yılında tekrar medreseye çevrilen yapı, daha sonra ise müze olarak kullanılmaya başlanmıştır. 1976 yıllarında medresenin önünde (kuzeyinde), doğusunda, güneyinde ve avlusunda kazı çalışmaları yapılmıştır. Kazılarda top gülleleri ile mermilere rastlanmıştır. Aynı kazı esnasında medresenin önündeki zeminde toprak seviyesi düşürülürken doğu yönde yapılan kazıda, medresenin doğu duvarının 30 m. kadar devam ettiği ve ikinci bir burç olduğu ortaya çıkarılmıştır. Güney yöndeki kazılarda ise birbirinden bağımsız üç yapı temeli tespit edilmiştir. Çalışmaların devamında sondajlar kümbetin yanında, güneyde tespit edilen duvar izlerinde, batıda hamam kalıntılarının bulunduğu bölgede devam etmiştir. Kazı sonuçları bir makale olarak yayınlanmış ancak yapılan çalışmalar sonucunda düzgün bir değerlendirme ve çizim yapılmamıştır.
Medresenin güneyinde ve kümbetin çevresinde 2006-2007 yıllarında da kazı çalışmaları yapılmıştır.
Medresede Vakıflar tarafından yapılan bir restorasyon 2008 yılında devam etmekteydi. Söz konusu restorasyonda minareler ve yapının ön cephesinde çalışmalar sürdürülmektedir.
Plan: Erzurum Çifte Minareli Medrese, avlulu, dört eyvanlı ve iki katlı planı ve 35 x 48 m. boyutları ile Anadolu’da yer alan en büyük medrese yapılarından biridir. Günümüze ulaşmamış olan iç kale suruna bitişik konumda inşa edilmiş olan yapının doğu duvarının aynı zamanda bu sur duvarı olması nedeniyle araştırmacılar tarafından çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Giriş eyvanının karşısındaki büyük eyvanın arkasında yine Anadolu’daki en anıtsal mezar yapısı olan kümbet yer almaktadır.
Medresenin yaklaşık 5.50 m. derinliğindeki sivri beşik tonozlu giriş eyvanından geçilerek 30.50 x 12.20 m. ölçülerindeki uzun dikdörtgen planlı avluya ulaşılmaktadır. Giriş eyvanının sağında kubbeli ve kare planlı mescit bulunmaktadır. Medresede eyvanlar iki kat boyunca yükselmektedir. On dört sütuna oturan sivri kemerli düzenlemeli revak üç yandan avluyu çevrelemekte, kümbet önünde ise iki yandaki payelere oturan yüksek bir kemer düzenlemesine dönüşmektedir. Sütunlardan bazılarının üzeri geometrik desenler ve palmet motifi gibi süslemelere sahipken, bazıları da bezemesiz olarak bırakılmıştır. Aynı şekilde bazı sütun başlıkları palmet motifli, bazıları ise süslemesizdir. Avlunun iki yanında, revakların gerisinde bulunan her biri beşik tonoz örtülü yirmi mekân dikdörtgen planlıdır. Bu mekânların kapılarında ve pencerelerinde kalın silmelerle, bitkisel süslemelerle oluşturulan düzenlemeler görülmektedir. Süslemelerin bir kısmının tamamlanmamış olmasından dolayı yapının bazı kısımlarının bitirilmeden bırakıldığı yorumları yapılmıştır. Yapının ikinci katında kısa ve yuvarlak gövdeye sahip sütunlar üzerinde süslemesiz sütun başlıkları yer almaktadır. Burada sütunları bağlayan kemerler üzerinde zincir bezemeli bir şerit yer almıştır. İkinci katta da yirmi iki adet dikdörtgen planlı ve beşik tonoz örtülü mekân bulunmaktadır.
Üçboyutlu Özellik: Medreseye bitişik inşa edilmiş içten ve dıştan onikigen gövdeli ve külah örtülü kümbet, önündeki revak kemeri, yanlarındaki kışlık dershanelerle birlikte yıkık durumda bulunan ana eyvanın arkasındadır.
Kümbetin de kitabesi bulunmamaktadır. Saçak altında kalın halat silmeler arasında geometrik süslemeli bir bordürle sonlanan gövde, dıştan yine kalın silmeli yüzeysel yuvarlak kemerlerle hareketlendirilmiştir. Kümbet içten de mukarnaslarla sonlanan oldukça yüksek nişlerle çevrelenmiş, bu nişlerin bazılarının kenarlarında rumi motiflerinden oluşan süslemelere yer verilmiştir. Kümbetin gömü olmayan mumyalık kısmı haçvari planlı ve çapraz tonozludur. Kümbetin süslemeli olan taç kapısı bütünüyle sökülmüş, tahminlere göre mermer kaplamalı bu taç kapı tahrip edilerek bezemeli taşları kırılmıştır.
Malzeme:
Süsleme: Taç kapının iki yanına eklenmiş payandalar üzerinde yükselen iki minaresi ve bezemeleriyle en dikkat çekici cephe, ön cephesidir. Bu yüzyılda özellikle medreselerin cephe kompozisyonlarında görülen niş, pencere ve çeşme gibi mimari elemanlar burada da yer almaktadır. Taç kapının mukarnas kavsaralı derin nişi çeşitli genişlikteki beş sıra palmet motifli şeritle çevrelenmiştir. Kapının yanlarında, tuğla minarelerin taş kaideleri olan bölümlerin iki yanında kalın kaval silmelerin çevrelediği sivri kemerli nişler içinde, iki ejderhanın kuyrukları ucundaki hilalden çıkan, üzerinde de çift başlı kartal figürünün yer aldığı hayat ağacı motifleri, oldukça yüksek kabartma olarak işlenmiştir.
34.60 m. genişliğindeki ön cephede yer alan anıtsal taç kapı, heraldik süsleme özellikleri ve çift minaresi ile önemli bir kuruluşa sahiptir. Tuğla minareler taç kapının iki yanında yer alan yüksek taş kaideler üzerinde yükselmektedir. Bütünüyle kesme taştan inşa edilmiş olan medresede yalnızca taç kapı üzerinde yer alan minareler tuğladan inşa edilmiştir. Minarelerin kesme taş kaideleri taç kapı çerçevesinin iki yanına eklenmiş, çerçevenin üst kısmından itibaren tuğladan küp şeklinde ikinci bir kaide ve bunların da üzerinde pabuç ile dilimli silindirik gövdeler yer almıştır. Kaide, pabuç ve gövdede farklı tuğla örgüler kullanılmıştır (Bakırer, 1981: 484). Şerefeden yukarısı yıkılmış olan minarelerin kaideden üst noktaya kadar yükseklikleri 26 m.dir. Minare gövdeleri tuğladan yarım yuvarlak yivli ve on altı dilimli örgüye sahiptir. Örgü aralarında da firuze ve patlıcan moru renklerinde sırlı tuğlalar yer almaktadır. Minare pabuçlarında yer alan kufi yıldız kitabeli kare panolar, doğuda üçgen, batıda dışbükey silmeli birer çerçeve meydana getiren tuğlalarla çevrilidir. “Allah” ve “Bismillahirrahmanirrahim” yazılı kufi sekiz köşeli yıldız kitabeler daire formları içinde yer almakta ve lotus-palmet frizli bordürlerle çevrelenmişlerdir. Erzurum Çifte Minareli Medrese’nin ve Sivas Gök Medrese’nin kare pabuçluk kısmındaki kare içinde yuvarlak daireli bezemeleri birbirine benzemektedir.
Tarihlendirme: Haluk Karamağaralı, çeşitli araştırmalardaki görüşleri karşılaştırarak bazı çelişki ve yanlışlıkları ortaya koymaya çalıştığı makalesinde, yapının mimari ve süsleme özelliklerini, ayrıca Anadolu’da İlhanlı egemenliğinde gelişen tarihi olayları da göz önünde tutarak bir sonuca varmıştır. Buna göre, Erzurum Çifte Minareli Medrese, Anadolu’da bulunan Şehzade Geyhatu’nun eşi Padişah Hatun tarafından 690/1291’de yaptırılmıştır. Ancak Padişah Hatun bu tarihlerde Kirman tahtına tekrar çıkmak için ülkesine geri dönmüş ve medresenin inşaatı da tamamlanamamış olmalıdır. Karamağaralı’ya göre, medresenin kitabesinin bulunmamasının sebebi de budur.
Medresenin kitabesi ve vakfiyesi bulunmadığı için yapının tarihi hakkında çeşitli araştırmacılar tarafından fikirler ileri sürülmüştür. Yapının kitabesi ile ilgili ilk tartışmalar, çeşitli yayınlarda H.351/M.962 tarihli Farsça bir kitabe kopyasının bahsedilmesiyle başlamıştır. Kaynaklara göre bu kitabe, Rusların 1829’da Erzurum’u işgali sırasında sökülüp Rusya’ya götürülmüştü. Kopyasına dayanarak Belin’in yayınladığı bu kitabede geçen “…Sultan Melik Han’ın hilafeti zamanında…”, “…bir mescid ve birkaç hücre yaptırayım da ilim talibleri o mahalde mesken tutsunlar…”, “…Bu bina hicretin üçyüzellibir tarihindedir…” gibi tabirler dikkat çekmiş ve bazı araştırmacılar tarihin yanlış yazılmış olması ihtimali üzerinde durarak bir çözüme ulaşmaya çalışmış ancak bir sonuca varılamamıştır.
Erzurum vakıflarının Kanuni döneminde yeniden tespiti sırasında düzenlenen Erzurum ve Pasin Livaları Mufassal Defteri’ndeki “Vakf-ı Medrese-i Huand Hatun bint-i Keykubad bin Keyhüsrevi’l-Meşhur Sultan Aliyyu’d-din der mûcib-i Defter-i Atik” kaydını dikkate alan Beygu, Çifte Minareli Medrese’nin Sultan Alaaddin Keykubat’ın kızı Hundi Hatun tarafından yaptırılmış olduğunu, Van Berchem’in eserinde yapının tarihinin H.651 olarak gösterildiğini ve bunun da medresenin yapılışına uygun olduğunu söylemektedir. E. Diez ve S.K. Yetkin gibi araştırmacılar da A. Ş. Beygu’dan yola çıkarak, Çifte Minareli Medrese’nin H.651/M.1253’de Alaaddin Keykubad’ın kızı “Hond Hatun” tarafından yaptırılmış bir Selçuklu eseri olduğunu ileri sürmüşlerdir.
İ.H. Konyalı ise Erzurum ve Pasin Livaları Mufassal Defteri’ndeki kaydın ve bu kayda dayanılarak elde edilen tarihin yanlış olduğunu, medresenin XIII. yüzyılın sonu ya da XIV. yüzyılın ilk on yılı içinde, muhtemelen de Geyhatu’nun karısı “Hand Padişah Hatun” tarafından inşa ettirildiğini iler süren ilk araştırmacı olmuştur.
H. Karamağaralı, İ.H. Konyalı’nın görüşünü desteklemektedir. 1965 tarihli doçentlik tezinde konuya değindikten sonra medresenin tarihi ve banisi hakkında bir araştırma yapmıştır.
Karamağaralı, o güne kadar yapılan araştırmalardaki görüşleri karşılaştırarak bazı çelişki ve yanlışlıkları ortaya koymaya çalıştığı bu makalesinde, mimari ve süsleme özelliklerini, ayrıca Anadolu’da İlhanlı egemenliğinde gelişen tarihi olayları da göz önünde tutarak bir sonuca varmıştır. Buna göre, Erzurum Çifte Minareli Medrese, Anadolu’da bulunan Şehzade Geyhatu’nun eşi Padişah Hatun tarafından 690/1291’de yaptırılmıştır. Ancak Padişah Hatun bu tarihlerde Kirman tahtına tekrar çıkmak için ülkesine geri dönmüş ve medresenin inşaatı da tamamlanamamış olmalıdır. Karamağaralı’ya göre, medresenin kitabesinin bulunmamasının sebebi de budur.
T. Cantay, 1982 tarihli doktora tezinde medresenin yapım tarihi ve banisi hakkında, yukarıda bahsedilen kitabe ile 351 tarihini esas alarak görüş belirtmiştir. Cantay’a göre söz konusu kitabe iki parça halinde, giriş eyvanının karşılıklı iki duvarında yer almış olabilir. Kitabedeki “tarih-i hicret sisad pencah yek” olarak verilen inşa yılında “tarih-i hicret” kısmı bir ilave ya da yanlış okuma sonucu ortaya çıkmış olmalıdır. Buna göre, 351 tarihi, İlhanlılarda başlangıcı Cengiz Han’ın doğumundan önceye, 933 yılına uzanan bir kronolojik takvime işaret etmektedir. Ankara Etnografya Müzesi’nde bulunan Silsilename’de yer alan Abaka Han ile ilgili bir bölümde “üçyüz otuz iki senesinde ahkâm ünvanı üzre ismini yazdılar” kaydı da Cantay’a göre bu kronolojik takvime işaret eden önemli bir bulgudur. Ayrıca d’Ohsson’un araştırmasına da dayanarak Çifte Minareli Medrese’nin ilk Müslüman İlhanlı hükümdarı Teküder (Sultan Ahmed) döneminde 1282-1284 yıllarında inşa edildiğini öne sürmektedir. Buna göre, kitabede “Sultan Melik Han” olarak geçen Teküder (Sultan Ahmed), “imar ve hayrat işlerine” önem vermekteydi. Cantay’a göre, kitabede Harezm’den geldiği belirtilen kurucu da Teküder’in yengesi, Abaka Han’ın dul hanımı Toktay Hatun olmalıdır. Teküder, kardeşi Kongurtay’ı Toktay Hatun ile evlendirerek Anadolu’da görevlendirmişti
Değerlendirme:
Kaynakça:BAKIRER, Ömür (1971), “Anadolu’da XIII. Yüzyıl Tuğla Minarelerinin Konum, Şekil, Malzeme ve Tezyinat Özellikleri”, Vakıflar Dergisi, S.IX, Ankara, 317-362.
YÖRÜKOĞLU, Ömer (1978), “Çifte Minareli Medrese (Hatuniye) Hafriyatı”, Vakıflar Dergisi, Ankara, 235-245.
ULUÇAM, Abdüsselam (1994), “Erzurum’daki Çifte Minareli Medrese Üzerine Yeni Bir Yorum”, XI. Türk Tarih Kongresi, Ankara, 749-758, 223-239.
KONYALI, İbrahim Hakkı (1960), Abideleri ve Kitabeleri ile Erzurum Tarihi, İstanbul, 336-360.
BEYGU, Abdürrahim Şerif (1936), Erzurum, Tarihi, Anıtları, Kitabeleri, İstanbul, 116-136.
ÜÇOK, Bahriye (1962), “Kirman’da Müslüman Kutluk Devletinde İki Kadın Hükümdar”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.9, 1961, Ankara, 81-98.
KARAMAĞARALI, Haluk (1971), “Erzurum’daki Hatuniye Medresesi’nin Tarihi ve Banisi Hakkında Mülahazalar”, Selçuklu Araştırmaları Dergisi III, Malazgirt Zaferi Özel Sayısı, Ankara, 209-247.
YETKİN, Suut Kemal (1952), “Çifte Minare”, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, II-III, Ankara, 46-57.
SÖZEN, Metin (1970), Anadolu Medreseleri, Beylikler Devri, Açık Medreseler, C.1, İstanbul, 64-74.
CANTAY, Tanju (1982), İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, İstanbul, 275-284, 408-410.
HERSEK, Can Mehmet (2001), “Sivas’taki Selçuklu Dönemi Medreselerinin Restitüsyon ve Restorasyon Sorunları Üzerine Genel Bir Değerlendirme”, I. Uluslar arası Selçuklu Kültür ve Medeniyeti Kongresi, Bildiriler, C.I, Konya, s.387-395, 671-675.
ROGERS, J.M. (1965), “The Çifte Minareli Medrese at Erzurum and the Gök Medrese at Sivas”, Anatolian Studies, XV, s.63-85.
TUNCER, Orhan Cezmi (1981), “Orantı ve Modül Üzerine Selçuklu Yapılarından Bazı Örnekler”, Vakıflar Dergisi, XIII, Ankara, s. 449-488.
TUNCER, Orhan Cezmi (1985), “Mimar Kölük ve Kalûyan”, Vakıflar Dergisi, S.XIX Ankara, s.109-118.
TUNCER, Orhan Cezmi (1986), Anadolu Selçuklu Mimarisi ve Moğollar, Ankara, s.26-28