DEDİĞİ DEDE TEKKESİ

Yerin adı: Dediği Dede Tekkesi, Konya’nın Ilgın ilçesinin Mahmuthisar ve Tekke köyleri yakınında, Tekke köyünün son evlerinden takriben 300 m. ileride, yüksekçe bir sırtta inşa edilmiştir.

Yapım Tarihi: Sülüs kitabesinde, inşa tarihi olarak, Recep 576 H. / 1180 Kasım-Aralık tarihi yazılıdır.

Kitabe: Üç ana bölümden oluşan tekke yapısının kare planlı, kubbeli mescid kısmına girişi sağlayan kapısının üzerindeki mermere yazılmış sülüs kitabede, inşa tarihi olarak, Recep 576 H. / 1180 Kasım-Aralık tarihi yazılıdır. Kitabede, mescidin baniyesi (yaptırıcısı) olarak, II. Kılıç Arslan’ın (1156-1192) azatlı cariyesi “Sahnevber Hatun”un adı geçmektedir. Kubbeli mescid bölümünün güneybatı köşesindeki trompun biraz aşağısında bir raf yer almaktadır. Bu rafın kenarında ikinci bir kitabe daha yer almaktadır. Fakat badanalandığından okunamamış, içeriği hakkında bilgi sahibi olunamamıştır.

Vakfiye: Vakfiyesi bulunamamıştır.

Kurucu: Mescidin ve muhtemelen önündeki kubbeli-tonozlu birimin baniyesi, II. Kılıç Arslan’ın azatlı cariyesi olan “Sahnevber Hatun”dur. Bu kadının II. Kılıçarslan’ın cariyelerinden olması dışında kim olduğu sorusu yanıtsız kalmaktadır. Böyle bir yapı yaptırmak için neden Mahmuthisar köyünü seçmiş olabileceğini de bilememekteyiz. Bu yerleşim yerinde o dönemde çiftliğinin olması muhtemeldir. Bu köyün adına Sahip Ata ve Nureddin Caca Beylerin vakıfnamelerinde ve ayrıca Osman Turan tarafından yayınlanan vakıfnamelerde rastlanmamaktadır.

Sanatçı: Mevcut kitabeye göre yapının mimarı Eminüddin Mürgûn’dür.


Onarım Durumu: Tekke geçirmiş olduğu onarımlarla günümüze ulaşbilmiştir.

Plan: Dediği Dede Tekkesi, güney ve batı cepheleri yola, ovaya ve köye nazır kuzey ve doğu cepheleri arkadaki çamlığa dönük olarak yer almakta, kuzeyden güneye doğru arazinin eğimine paralel olarak kademelenmektedir. Tekkenin asıl binası, üç ana bölümden meydana gelmektedir. Ayrıca bu bölümün kuzeyinde mezarlar bulunan bir avlu yer almaktadır.

Batı yönünden öncelikle dikdörtgen bir avluya girilmektedir. Avlunun güneyinde ise eklemelerle genişlemiş üç ana bölüm (yapı) bulunmaktadır. İlk olarak girilen mekân avlunun güneyinde, bir kapıyla ulaşılan, sonradan eklendiği düşünülen enine dikdörtgen bir mekândır. Bu bölüm sekiz ayakla, güney duvarına paralel iki sahına ayrılmıştır. Bu bölümden de daha erken tarihli olduğu tespit edilen diğer iki bölümden ilkine geçilmektedir. İkinci mekân, iki ucu beşik tonoz, ortası kubbeyle örtülü, enine dikdörtgen bir plana sahiptir. Bu bölümden de bir kapıyla kare planlı, kubbeli mescide geçilmektedir. Dolayısıyla bu tekkenin planını bir başlık altında toplamak ve özetlemek mümkün değildir. Geniş bir avlunun güneyinde kıble duvarına paralel iki sahınlı ahşap direkli şemanın yanı sıra, kubbe-eyvan birlikteliği ve kare planlı kubbeli klasik bir mescid planı karşımıza çıkmakta, plan bir bütünlük arz etmemektedir. Bunun asıl nedeni ise bu mekânların ihtiyaca bağlı olarak mescidin kuzeyine eklenmiş olmalarıdır.

Avlunun güneyinde kalan tekke yapısına sundurma altında kalan bir kapıdan ulaşılmaktadır. Ulaşılan ilk mekân sekiz ahşap sütun ve kirişler sayesinde kıbleye paralel iki yatay sahına, yedi adet ise aksa bölünmüştür. Bu bölümde, batı kanadının zemini doğu kanadına göre yaklaşık 80 cm. kadar yüksektir. Ahşap sütunlar altta kare taban, üstte silindirik kaide olmak üzere şekillenen devşirme taş kaideler üzerine oturtulmuştur. Sütunlar kirişlerin altındaki yastıklara dayanmaktadır. İlk mekânın güneyindeki, 125 cm. genişliğe sahip kemerli bir kapıdan ikinci mekâna geçilir. Bu mekân yaklaşık 560 x 210 cm. ölçülerindedir. Duvarlarında herhangi bir açıklık yer almaz. Üst örtüde üçlü bir düzenleme görülür. Enine dikdörtgen mekânın iki ucunu sivri bir beşik tonoz, ortasını ise 200 x 195 ölçülerinde bir kubbe örtmektedir. Dolayısıyla bu bölümde ortadaki kubbeli mekâna açılan iki eyvan yer almaktadır. Bu bölümden sonra da 110 cm. genişliğinde, 170 cm. yüksekliğinde, mermerden devşirme bir söveye sahip kapıdan son bölüme geçilir. Bu kapının hemen üzerinde 88 x 113 cm. ölçülerinde, dikdörtgen bir kitabe levhası bulunur. Bunun da üzerinde yine bezemeli bir devşirme taş yer alır. Bu kapıdan iki basamakla kare planlı, kubbeli son mekâna girilir. Kubbeye geçiş tromplarla sağlanmıştır. Bu bölüm, yaklaşık 545 x 530 cm. ölçülerindedir. Güney duvarında bir mihrap yer almaktadır. Mihrap, 98 x 165 cm boyutlarındadır. Bu bölüm tekkenin mescididir. Kubbeli mescid bölümünün güneybatı köşesindeki trompun biraz aşağısında bir raf yer almaktadır. Bu rafın kenarına bir kitabe oyulmuştur. Fakat badanalandığından okunamamıştır.

Üçboyutlu Özellik: Tekkenin 1240–1280 (doğu ve batı duvarları) x 1635 cm. (kuzey-güney duvarları) boyutlarındaki kareye yakın dikdörtgen planlı avlusuna, batıdaki 140 cm. eninde, 180 cm. yüksekliğinde bir kapıdan girilmektedir. Duvarların yüksekliği 250 cm. civarındadır. Kapının önünde iki ahşap ayağa oturan bir sundurma yer almaktadır. Bu kapıdan sonra ulaşılan ilk mekân 590 x 1730 cm. ölçülerinde enine dikdörtgen planlı bir yapıdır. Batı duvarında ikişerden altlı üstlü dört adet, güney duvarının doğu kanadında ise yalnızca üstte bir pencere açıklığı mevcuttur. Diğer duvarlarda ise herhangi bir açıklık bulunmaz. Bu mekânın güney duvarındaki derz izlerinden arkadaki ikinci bölüme sonradan eklendiği anlaşılmaktadır. Bir kapıyla ulaşılan ikinci bölümün duvarlarında hiçbir açıklık yer almamaktadır. Bu durum dış cephelerde hareketsiz bir görünüşe sebep olurken iç mimaride oldukça karanlık bir izlenim yaratmaktadır. Üçüncü ve son mekân ise doğu ve batı duvarlarında, kubbenin alt hizasına açılan pencereler sayesinde aydınlanmaktadır.

Yoğun olarak karşımıza çıkan mezar taşları ise kubbeli mescidin önündeki birimde, mescidin batı tarafında ve dikdörtgen avluda karşımıza çıkmaktadır.

Malzeme: Avlu duvarlarında iri moloz taşlar kullanılmıştır. Avlunun kuzeyinde yer alan ilk mekânın beden duvarları, iri moloz taşlarla örülmüş ve sıvanmamıştır. Bu bölüme girişi sağlayan kapının üzerinde, mermerden figürlü bir devşirme malzeme kullanılmıştır. İkinci bölümün duvarları moloz taşla sıvasız olarak örülmüş, daha sonra da kalın bir sıva tabakası ile kaplanmıştır. Bu bölümün kubbe ve tonozlarında, 22 x 22 x 4 cm. boyutlarında tuğlalar kullanılmıştır. Bunların yüzeyleri de ince bir sıva tabakası ile kaplanmıştır. Üçüncü bölüm ise üst örtüye kadar moloz taşlarla örülmüş, dış cephede, güney duvarının üst kısmında tek bir devşirme taş kullanılmıştır. Bu taş üzerinde Yunanca yazılar yer almaktadır. Bir mezar taşı olmalıdır. Kubbeli mescidin kıble duvarında yer alan mihrabın yan ve arka yüzleri mermerle kaplanmıştır. Bu bölümde birbirlerine ilmiklenen baklavalar, köşelerinden birbirlerine eklenen dört yapraklı çiçek motifleri görülür. Ayrıca şamdan motifi oyulmuştur. Avluda çok sayıda mezar taşı bulunmaktadır.

Süsleme: Avludan tekkenin ilk mekânına girişi sağlayan, sundurma altında yer alan kapının üst kısmına, 80 x 100 cm. boyutlarında, profilli bir çerçeve içine alınmış, yüksek kabartma olarak oyulmuş, karşılıklı bir çift tavus kuşu motifine sahip bir devşirme malzeme yerleştirilmiştir. Tekkenin kapalı mekânlarından son mekana geçişi sağlayan mermerden devşirme bir söveye sahip kapı, bezemeye rastlanan nadir yerlerden biridir. Bu kapının lentosunun iç yüzünde, palmet-lotus frizinden oluşan bir bezeme karşımıza çıkar. Kubbeli mescid bölümünün güneybatı köşesindeki trompta  şekli ve bunu takip eden kabartma olarak “Allah” yazıları yer almaktadır. Aynı trompun biraz aşağısında bir raf yer almaktadır. Bu rafın kenarına bir kitabe oyulmuştur. Fakat badanalandığından okunamamıştır. Bu rafı taşıyan ince desteklerin yüzeylerinde beş yapraklı çiçekler bulunmaktadır. Bu taşlarda devşirmedir. Kubbeli mescidin kıble duvarında yer alan mihrabın yan ve arka yüzleri de mermerle kaplanmıştır. Bu bölümde birbirlerine ilmiklenen baklavalar, köşelerinden birbirlerine eklenen dört yapraklı çiçek motifleri görülür. Ayrıca şamdan motifi oyulmuştur.

Ayrıca gerek kapalı mekanda gerekse de avluda rastlanan bir tanesi XIV., on bir tanesi XV., iki tanesi XVII., iki tanesi XVIII. yüzyıllara ait olan mezar taşları bezemenin en yoğun olarak görüldüğü unsurlar olup özenli bir işçilik sergilemektedirler.

Tarihlendirme: Kare planlı, kubbeli mescide girişi sağlayan kapının üzerindeki kitabeden, üç ana bölümden oluşan yapının, en azından bu bölümünün 576 H. / 1180 yılında inşa edilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Mimari özellikleri itibariyle de bu mekânın önündeki, iki ucu tonoz ortası kubbe ile örtülü son cemaat yeri niteliği sergileyen ikinci ana bölümün kitabedeki tarihle alakalı olma ihtimali yüksektir. Bu bölümlerdeki yoğun devşirme malzeme kullanımı, yapının bu iki ana bölümünün diğerlerinden daha erken olabileceğini açıkça ortaya koymaktadır. Bu kitabe dışında tekkenin inşa tarihine ışık tutabilecek herhangi bir veri bulunmamaktadır. Arşiv kayıtlarından devamlı olarak tekke mensuplarının sayısında bir artışın olduğu tespit edilmektedir. Dolayısıyla da derz izlerinden tespit edilen somut veriler arşiv belgeleriyle de onaylanmakta, en kuzeyde kalan ahşap direkli bölümün tekke mensuplarının sayısındaki artışa bağlı olarak geç bir tarihte eklendiği anlaşılmaktadır. Fakat bu bölümün tam olarak hangi tarihte inşa edilmiş olabileceği sorusu yanıtsız kalmaktadır.

Değerlendirme: Arşiv kayıtlarında gerek yapının ve gerekse de bu köyün “tekke” olarak isimlendirilmiş olması ve sürekli olarak tekke mensuplarından bahsedilmesi, bu yapının işlevine açıklık getirmektedir. Bununla birlikte, mimari organizasyonunun bu tip yapıların şemasına birebir uymadığı açıktır. Nitekim, Osmanlı öncesi Anadolu’sunda tarikat yapıları başlığı altında toplanan, tekke ifadesi yerine daha çok zaviye, hanikâh ve nadiren ribat olarak adlandırılan bu tip yapılarda, genellikle mescid, toplantı amaçlı büyük bir mekân (sofa-kubbeli avlu), tasavvuf ehlinin barınması için hücreler (genellikle tonozlu dikdörtgen mekânlar), kurucuya veya önemli dini zümrelere ait türbe (türbeler veya mezarlar), mutfak / kiler / aşevi, ahır gibi mekânlarla karşılaşılır. İncelenen bu tekkede, birkaç özellik dışında, bu amaca yönelik bir planlama göze çarpmamaktadır. Bu yapı, genel hatlarıyla bir veya birkaç erenin mezarıyla birleştirilmiş ufak bir ibadet yeri, bir mesciddir. Genel hatlarıyla da kare planlı, kubbeli mescid, önündeki tonozlu-kubbeli bölümle birlikte, son cemaat yerine sahip tek kubbeli mescidler başlığı altında ele alınabilir. Zaten bu bölümün kuzeyindeki avluya açılan ikinci kısmın ihtiyaca bağlı olarak sonradan eklenmiş bir bölüm olduğu açıktır. Yukarıdaki değerlendirmelerin ışığında birbirine eklenmiş olan bu üç ana yapıdan, aslında kitabedeki tarihe ait olanlar, kare planlı kubbeli mescid ile onun önündeki birimdir. Üçüncü bölümde, arşiv kayıtlarından da tespit edilebilen, tekke mensuplarının sayısındaki artıştan dolayı, ihtiyaca bağlı olarak, daha geç bir tarihte eklenmiş olmalıdır. Tüm bunların sonucu olarak aslında ilk inşa tarihine ait kısımların (mescid ve önündeki son cemaat yeri) tarikat yapılarına planına uygun olmadığı açıktır. Belki başlangıçta sadece mescid iken sonraki bir devirde, esas işlevinden daha değişik bir işleve hizmet etmeye başladığı düşünülebilir. Sonuç olarak, tekke adıyla anılan bu yapıya başlangıçta bir mescid olabileceği akılda bulundurularak, en azından elimize çok daha kesin veriler geçinceye kadar biraz şüpheyle bakmak yerinde olacaktır. Şu anki bilgilerimiz üzerinden konuşursak (arşiv belgelerine göre) yapının en geç XV. yüzyıldan itibaren tekke olduğu anlaşılmaktadır. Başlangıçta hangi tasavvufi inançla bağlantılı olabileceğini söylemek mümkün değilse de, Başbakanlık Arşivi’yle Vakıflar Genel Müdürlüğü’ndeki Hazine Defterleri’nden elde edilen, 1104 / 1692–93 yılı kayıtlarına göre, en geç bu tarihten itibaren bu tekkenin şeyhinin post’a gelebilmesi için şeyhülislam izni gerekmekte iken, 1166 / 1752–53 senesinden itibaren Hacıbektaş’taki Bektaşi postnişinin inhasının gerektiği ilave edilmektedir. Dolayısıyla da başlangıçta tam olarak bilinemese de en geç bu tarihten sonra tekkenin şeyhlerinin Bektaşiliğe intisap ettikleri söylenebilir.


Kaynakça: BAKIRER, Ömür-Suraiya Faroqhi, “Dediği Dede ve Tekkeleri”, Belleten, Cilt XXXIX, Temmuz 1975, Sayı 155, s. 447-471.
ÇAYCI, Ahmet-Bayram ÜREKLİ, “Dediği Sultan Haziresi Mezar Taşları”, Selçuk Üni. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl 2003, Sayı 10, Konya 2003, s. 359-401.
KONYALI, İbrahim Hakkı, Nasreddin Hocanın Şehri Akşehir, Tarihi-Turistik Kılavuzu, İstanbul 1945, s. 595-598.
ODABAŞI, S., “Didiği Sultan Menâkıbnâmesi’nin Konyalı Seyyid Mustafa Rüşdi Tarafından Yapılan Manzum Tercümesi”, Yeni İpek Yolu, S.I, Konya 1998, s. 365-403.
ORAL, M.Z., “Turgut Oğulları Eserleri-Vakfiyeleri”, Vakıflar Dergisi, III, Ankara 1956, s. 32-64.
ÖZÖNDER, H., Konya Velileri, Konya 1990, . 123-128.
SÖNMEZ, Zeki, Anadolu Türk-İslam Mimarisinde Sanatçılar, Ankara 1989, s. 187.
TUNCER, Orhan Cezmi, “Konya-Ilgın-Beykonak Köyü Dediği Mahmut Sultan Mescidi”, Milli Kültür, C.I, S.9, Ankara 1977, s. 52-55.
TÜFEKÇİOĞLU, A., “Ilgın Kitabeleri ve Mezartaşları”, Bütün Yönleriyle Ilgın, Ilgın 2001, s. 59-60.
YASA,Azize, Anadolu Selçuklularında Türk İslam Şehri Olarak Konya(3 cilt), Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üni. Sos. Bilm. Ens. Ankara,1996,