Yerin adı: Anadolu Selçuklu başkenti Konya’da bulunan Sahib-Ata Camii bugün Larende Caddesi üzerinde ve eski Meram yolunun solundadır. Eski Konya surunun Larende kapısının karşısına rastladığı için Larende Camii olarak da adlandırılır. Sahib-Ata Camii güneyinde bulunan Hankâh dolayısıyla bazı kaynaklarda” Henergah, Energe Camii” olarak da adlandırılmıştır.
Yapım Tarihi: Cami 656 H. (1258 M.) yılında Keyhüsrev’in oğlu Keykavus ‘un zamanında Hacı Ebubekir-zade Hüseyin oğlu Sahib-Ata Fahr-ed-din Ali tarafından yaptırılmıştır.
Kitabe: Giriş kapısının üzerindeki kemerde güzel ve grift bir Selçuk sülüsü ile işlenmiş kitabe bulunmaktadır. Etrafında Fetih ve Bakara suresinden bazı ayetler de bulunan kitabeye göre yapı 656 H. (1258 M.) yılında Keyhüsrev’in oğlu Keykavus ‘un zamanında Hacı Ebubekir-zade Hüseyin oğlu Sahib-Ata Fahr-ed-din Ali tarafından yaptırılmıştır. Bir külliye olarak kurgulanan eser 682 H.(1283 M.) yılında tamamlanmıştır.
Vakfiye: 14 Rebîu’l-âhir 317(14.8.1899 M.) tarihinde kopya edilen vakfiyenin 663 H. Şaban (Mayıs 1264 M.) başında tesis edildiği, 664 H.(1265 M.) ve 679 H.(1280)tarihinde ilaveler yapıldığı ve her üçünün Konya Kadısı Ebu Bekr bin Ahmed Urmevi tarafından 679 H. tarihinde toparlandığını bilmekteyiz.13sayfadan ibaret olan bu belgelerin bir sureti Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivinde 592 numaralı defterin 100–103. sayfalarında 9.sırada kayıtlı bulunmaktadır. 679 tarihli Arapça vakfiyesinin sureti mevcut olan sayfanın üzerinde ise şu ifade yer almaktadır:”Vakfiyesinde kadıların tasdik yazıları yoktur. Güvenilecek ve itina olunacak yerleri kazıntılı olup, vakfı korumak amacıyla kaydolunmuştur. Konya’da bulunan Sahib-Ata Vakfı 14 Rebî’u’l-evvel 317 tarihinde padişah buyruğu üzerine okunarak yazılmıştır.”Bu ifadeler Osmanlı’nın son dönemlerinde bile Vakfiye kayıtlarına verdiği önemi göstermektedir.
Kurucu: Konya Sahib-Ata Camiinin banisi olan Sahib-Ata aslen Konyalıdır ve mahlası Fahreddin’dir. Vakfiyelerden ve eserlerinin kitabelerinden babasının adının Hüseyin, dedesinin ise el-Hac Ebubekir el Konevi olduğunu bilmekteyiz.
Sanatçı: Anadolu’daki sağlam durumda ilk çifte minareli portal burada karşımıza çıkar. Yapının kuzeye açılan taçkapısı Anadolu Selçuklu mimarisinin baş eserlerindendir. Cephenin sağındaki sebil nişinin pervazının üzerindeki iki daire içerisinde “Amel-i Keluk”,sol tarafındakinde ise “bin Abdullah” yazmaktadır. Sahib-Ata Camiinin mimarı olan Keluk, Konya’da doğmuş ve genç yaşlarda saraya girmiş, usta mimarların ve nakkaşların yanında eğitim görmüştür. I.Alâeddin Keykubad’ın onardığı Antalya surlarında 622 H.(1255 .) tarihli kitabelerin biri üzerinde adı Konyalı Sinbat oğlu Kelukyan, diğerlerinde Kelukî olarak geçmektedir. Daha sonra Fahreddin Ali’nin himayesine girmiştir.
Onarım Durumu: Eldeki veriler doğrultusunda, iki defa yangın geçiren ve harap olan caminin kapladığı alan içinde 1871 tarihinde bugünkü caminin yapıldığını biliyoruz. Cami 1871 yılında yeniden inşa edilirken küçülmüş ve taçkapı ile yeni bina arasında bir avlu bırakılmıştır. Sahib-Ata’nın yaptırdığı camiden günümüze sadece çini mozaikle bezenmiş mihrab, mihrabın iki yanında bulunan birer gömme ayak ile çifte minaresinden biri tamamen yıkılmış olarak taçkapının ön kısmı kalmıştır.
Şer’iyye sicil defterleri kayıtlarında Sahib-Ata Camisinin çeşitli tamirat ve onarımlar geçirdiğine dair belgeler bulunmaktadır. Bu sözü geçen belgelerle ilgili ilk kayıt 15 R.ahir 978 H./16 Eylül 1570 tarihli belgedir. Bu kayıt ta caminin onarıma ihtiyacı olduğu belirtilmiş ve talep hızlı bir cevap bulmuştur. Yapılan keşifler doğrultusunda gönderilen 50.000 akçe Padişah II. Selim zamanında önemli bir onarım yapıldığının göstergesidir.
1825’te yeni bir bir onarım talebi iletilmiştir. Talepte bulunan Konya naibi Mevlana es-Seyyid Mehmet Tahir’dir. Bu talep üzerine Sultan II. Mahmud bilirkişilerden oluşan bir heyetin keşfe gitmesini emretmiştir. Mevlana mukayyid Ahmet Efendi, hassa mimarı Lökoğlu İsmail usta ve yapıcı ustası es-Seyyid Hasan usta ve mütevelli Derviş Mustafa’dan oluşan heyetin yaptığı tetkiklerde caminin kuzey ve doğu duvarları ile kıble duvarının mihraba kadar harap olduğu tespit edilmiştir. Caminin beyaz sıva ile sıvanmasına karar verilmiştir. Ve tüm bu tespitler doğrultusunda 20.065 kuruşluk bir bütçe ayarlanmasına karar verilmiştir.
Bütün bu tamir ve onarım faaliyeti çerçevesinde Anadolu Selçuklularının bu yapı mirasının ayakta tutulabilmesi için siyasi otoritenin de oldukça emek harcadığını söyleyebiliriz.
Plan: İki inşa döneminde değerlendirebileceğimiz yapının orijinal planı hakkında en önemli verilere Haluk Karamağaralı’nın çalışmalarında rastlamaktayız. Bu çalışmalar doğrultusunda kuzey yönündeki çifte minareli taçkapısından girilen ve büyük bir alanı kaplayan camiyi Anadolu Selçuklularının bilinen en eski ağaç direkli camisi olarak nitelendirebiliriz. Ayrıca bu yapı çifte minareli taç kapı örneklerinin Anadolu’daki en eski yapısıdır. İlk caminin ortadaki daha geniş olmak üzere yedi sahınlı, mihrab önü kubbeli olduğunu ve günümüzdeki plan tipinden daha uzun olduğunu söyleyebilmekteyiz.
Sonradan yapılmış olan bugünkü cami 12 ahşap direkle taşınan kare planlı bir mekân olup, üzeri çatı ile örtülüdür. İbadet mekânı mihrap duvarına dik beş sahından meydana gelmiştir. Girişin sağ ve solunda döşemeden biraz daha yüksek iki maksure bulunmaktadır. İbadet mekânının da taçkapıya doğru uzandığı sanılmaktadır.
Yapının iç mekân tasvirine Selçuklu çini ustalığının en önemli örneklerinden olan mihrab ile başlamak gerekir.5.20 m eninde ve 3.66 m boyunda olup önemli bir bölümü de bugünkü seviyenin altındadır. Mihrab ile iki yanında yer alan yarım yıldız biçimindeki iki gömme ayağın eski yapıdan kalma olduğu düşünülmektedir. Bu gömme ayakların karşılarında da maktaı yıldız şeklinde iki ayak daha bulunmaktadır. Bu verilere göre ikisi gömme olan bu dört ayak mihrab önündeki kubbeyi taşıyan kemerlerin oturduğu ayaklardır. Orta sahının ortasında kenarları yüksek ve şadırvanlı, üstü aydınlatma feneri ile örtülü bir havuz bulunduğu düşünülmektedir. Üstü fenerli olan bu mimari öğenin altındaki şadırvanda abdest alınıyor olması yapılan araştırmalar sonunda ulaşılan bir yorum olmaktadır.
Mihrabın solunda mevcut bulunan pencere Sahib-Ata Türbesine, ondan sonra gelen iki kapı ise türbenin dehlizine açılmaktadır. Tek kanat olan bu kapının ilk camiden kalan bir eser olduğu kabul edilmektedir.
Mihrabın yanında oldukça sönük kalan bir minber bulunmaktadır.12 ahşap direkle taşınan bugünkü kare planlı yapı mihrabı dışında çok önemli bir iç mekân özelliği taşımamaktadır.
Üçboyutlu Özellik: Bügün varolan yapı,ilgili bilim insanlarınca açıkçası çok önemsenmemektedir. Yapılan yorumlar ve analizlerin hemen hepsi yapının yanmadan önceki görünümü ve kullanımı içindir.
Camiye kesme taş ve mermerden inşa edilmiş kuzeydeki taçkapıdan girilir. Taçkapı da taş, sırlı ve sade tuğla oldukça uyumlu bir düzende kullanılmıştır. Taçkapı 9.50 m eninde, 3.60 m yükseklikte olup giriş kapısı ise 1.65 m en 2.46 m yüksekliğe sahiptir. Kapının kemeri ise 19 mavi taşın ve ak mermerin zıvana ile birbirine geçerek kenetlenmesinden oluşmuştur.
Taçkapının iki tarafında birer sütun bulunmaktadır. Büyük kapının iki taraflarında altlı üstlü ikişer hücre bulunmaktadır. Alttakiler antik iki mermere oturup sebil olarak kullanılmıştır.
Sebillerin altına su haznesi olarak mermerden birer lahid konulmuştur. Sağdaki lahid 2.20 m uzunluğunda ve 0.87 m yüksekliğindedir. Soldaki ise 2.50 m uzunluğunda ve 0.87 m yüksekliğindedir. Lahidlerde bulunması gereken kabartmalar ise günümüze ulaşamamıştır. Ayrıca mimar taş malzemeden sade ve sırlı tuğlaya, çiniye geçmek için sebillerin üstlerinden sivrice kemerli birer pencere yapmıştır. Sebillerin kapılarında minyatürleşmiş birer taçkapı bulunmaktadır. Bunlar yekpare taşdan yapılmıştır.
Sebillerden sonra minarelerin sırlı tuğla ve çinilerle işlenmiş küp satıhlarını görmekteyiz.
Minarelerin sağına ve soluna cephelerdeki pencerelerden taş çerçeveli birer kapı açılmaktadır. Arka arkaya düşen yıldırımlar soldaki minareyi tamamen sağdakini ise şerefe altına kadar yıkmıştır. Tuğla minare küp kısmından 16 dilim yüksekliktedir. Şerefe altlarında tuğla ile yapılmış istalaktitler vardır. Şerefe korkuluğu ise adi taş ile yapılmıştır.
Taç kapıdan geniş bir avluya girilir. Bu kapıdan şimdiki mevcut olan camiye olan mesafe yaklaşık 8.60 metredir. Ve eski caminin bu mesafeyi de içine aldığı düşünülmektedir. Giriş kapısı 1.60 m eninde olup 2.10 m yüksekliğindedir.
Bugünkü cami ise adi taşla inşa edilmiş ve tavan örtüsü on iki ağaç direk üzerine oturtulmuştur. Kare plan tipinde inşa edilen bugünkü yapı içerisinde eski cami den kalan heybetli mihrabın yanında adi bir tahtadan yapılan minber bulunmaktadır. Bugünkü yapının uzunluğu 23.10 m, genişliği ise 23.40 m’dir.
Malzeme: Öncelikle yapının ilk dönemindeki mimarisinden başlarsak caminin ağaç direkler üzerine kurgulanmış ahşap malzemeyle inşa edilmiş bir yapı olduğunu bilmekteyiz. Bugünkü yapı ise âdi taşla yapılmış ahşap ise yalnızca çatı örtüsünü taşımakta kullanılmıştır.
Kesme taş ve mermer işçiliğini taçkapıda görüyoruz. Bu görkemli cephede taş, sırlı tuğla ve sade tuğla keyif hali içinde düzenlenmiştir. Mihrab’ta ise yoğun bir çini işçiliği söz konusudur, ayrıca hurda çiniler de kullanılmıştır.
Minare sırsız ve sırlı tuğlanın kullanıldığı bir bölümdür. Minarenin çinili kısmı takip eden bölüm sonradan yapılmış olup ardıçtan bir hatıl kullanılmıştır. Sahib-Ata Camii güçlü taş, ahşap ve çinicilik teknik bilgisinin kullanıldığı yapıların en önemlilerinden biridir.
Süsleme: İlk bakışı yakaladığı anda insanı etkileyen taçkapısı yapının görkemini anlatmaktadır. İ.H.Konyalı’nın bu manzara karşısında insanın ancak vecd ve huşu içinde olabileceğini söylemesi de bundandır. Kapı hücrelerini süsleyen istalaktitler, girintili hat ve nakışlar oldukça etkiliyicidir. Kemerin üzerinde güzel ve girift bir Selçuk sülüsü ile yazılmış kitabesi bulunmaktadır. Kitabenin etrafında ise Fetih suresi ve Bakara’dan bazı ayetler bulunmaktadır.
Bu yazı kuşağının üzerinde ise mimarının adı yazılı daire içine işlenmiş kitabe bulunmaktadır. Taçkapının iki tarafında, üstleri geometrik kabartmalarla ve başlıkları akantus yapraklarıyla bezenmiş oyma birer sütun bulunmaktadır. Sütunlardan sonra taç kapının şerit şeklinde ikişer yerde düğümlenen kabartmalı geniş çerçevesi görülmektedir. Büyük kapının iki tarafında altlı üstlü ikişer hücre bulunmaktadır. Alttakiler antik iki mermere oturup sebil olarak kullanılmıştır. Sağ bölümdeki sebil kenarlarında geniş pervaz üzerinde girift Selçuklu üslubu ile yazılmış su ile ilgili seçme ayetler bulunmaktadır. Soldakinde ise sülüs ile yazılı Besmele ve Bakara sureleri ile Kürsi ayeti aktarılmıştır. Lahidlerin üzerindeki kabartmalar ise tahribattan dolayı okunamamaktadır. Fakat lahdin olası kitabesinin sağında ve solunda birer Medusa başı, alt köşelerinde ikişer civciv, üst köşelerde ise büyük başlı iki balık görülmektedir.
Minare ise tuğla örgülü olup küpten onaltı dilim halinde yükselmiştir. Küp kısmı çeşitli çinilerle renkli bir şekilde bezenmiştir. Küp kısmından sonrası ise şerefeye kadar genel olarak sade bir biçimde devam eder. Minarenin çinilerinde hâkim renk olarak mavi kullanılmıştır.
Caminin giriş kapısına geçirilen iki tahta kanat ahşap oyma sanatı için önemli örneklerdir. Caminin içerisindeki mihrab Selçuk çiniciliğinin şaheserlerinden biri olarak değerlendirilir. Mihrab ta hâkim renk mavidir. Hendesi şekilli, yapraklı üç çerçeve mihrabı sarmaktadır. mukarnasın yanlarındaki üçgenlerde ve üstünde çeşitli renklerde sekizer, altışar ve üçer şuâlı çini yıldızlar görülmektedir. Çinilerde siyah, yeşil, ak ve mavi renkler kullanılmıştır.
Tarihlendirme: Yapıda bulunan kitabe eserin hangi tarihte ve kim için yaptırıldığı noktasında bilgi vermektedir. Anadolu Selçukluları’nın bilinen en eski ağaç direkli camisi olan eser farklı imar dönemleri geçirmiştir. Haluk Karamağara’lı tarafından yapılan bazı sondajlarda Konya’da Sahip Ata Camii’nin ilk yapıldığı zaman, ağaç direkler üzerine inşa edilmiş bir cami olduğu anlaşılmıştır. Daha sonra bu ahşap cami yanmış ve portalden 8m uzaklıkta bugünkü cami inşa edilmiştir.
Son yıllardaki araştırmalar neticesinde ilk inşa döneminde Sahib-Ata Camii’nin bugünkü çifte minareli cepheye kadar uzandığını göstermektedir. Bir rivayete göre ilk eserin biraz çukurda bulunduğu, tavanının düz ve ortasında da Beyşehirdeki Eşrefoğlu Süleyman Bey Camii gibi bir açıklığın olduğu ve bu açıklığın ortasında da bir havuzun varlığı aktarılmaktadır.
Bugünkü yapının yangınlar ve tahribatlar neticesinde 1288 H.(1871 M.) yılında yapıldığını bilmekteyiz. İ.Hakkı Konyalı 1944 yılında basılan Konya Tarihi adlı eserinde camiyi yapan Muhittin Ustanın hayatta olduğunu aktarmaktadır.
Değerlendirme: Yukarıda değerlendirilen yapı Anadolu’daki ilk ahşap cami olması sebebiyle bir öncü görev üstlenmiştir. İlk yapının tüm ihtişamına rağmen çıkan yangınlarla yok olması yapının orijinal tasvirini yapmamızı güçleştirmektedir. Fakat yapılan yüzey araştırmaları, sondajlar ve yangın öncesi yapının son halini gören tanıklıkların anlatımıyla geçmişe doğru bir projeksiyon yapabilmekteyiz. Bugün yalnız bir tanesi ayakta kalabilmiş çifte minareli taçkapısı Anadolu Selçuklu sanatı ve zanaatı ile tanımlama yapmamızı sağlamaktadır. 2007 tarihinde taçkapı da tamirat ve onarım çalışmaları başlatılmıştır.
Kaynakça:ASLANAPA, Oktay, Anadolu’da İlk Türk Mimarisi, Başlangıcı ve Gelişmesi, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Ankara, 1991.
ATÇEKEN, Zeki, Konya’daki Selçuklu Yapılarının Osmanlı Devrinde Bakımı ve Kullanması, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara,1998.
CELAL, B.O. , “Mimar Kelük bin Abdullah”, Mimar, II/6,1932.
KARAMAĞARALI, Haluk, Sâhip Ata Camii’nin Restitüsyonu Hakkında Bir Deneme, Röleve ve Restorasyon Dergisi, sayı:3,Ankara,1982.
KONYALI, İbrahim Hakkı, Abideleri ve Kitabeler ile Konya Tarihi, Konya 1964.
İLBOĞA, Leyla, Bir Türkiye’de Selçuklu Veziri: Fahredin Ali (Sahip Ata), Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sos. Bilm. Ens. Ankara, 2005.
YASA,Azize, Anadolu Selçuklularında Türk İslam Şehri Olarak Konya(3 cilt),Yayınlanmamış Doktora Tezi, Hacettepe Üni. Sos. Bilm. Ens. Ankara,1996,
MESARA, Gülbün-ÖZEN, Mine Esiner, Süheyl Ünver’in Konya Defterleri, Kubbealtı Neşriyat, İstanbul,2006.