TAŞ

İnsanın korunma, barınma ve mahremiyet ihtiyacıyla beraber doğan mimari, binlerce yıldır devam eden bir mekan oluşturma halidir. Mimari gelişimin ve yerleşimin ilk nüvelerini gördüğümüz Anadolu Coğrafyası bu serüvenin en önemli merkezlerindendir. Esas olarak coğrafi şartlara ve doğada mevcut malzemeye göre şekillenen mimari uygulama var olan sosyal ve siyasal atmosferden de etkilenmiştir. Anadolu'nun yaklaşık 200 yıllık zaman dilimine damgasını vuran Anadolu Selçukluları var oldukları dönem boyunca özellikle de 13.yy da yoğun bir mimari program izlemişlerdir. Malzeme ve ustalık bakımından nitelikli olan Anadolu topraklarında Selçuklular önemli mimari uygulamalar yapmışlardır.

Geleneksel göçebe kültürün izlerini taşıyan Anadolu Selçukluları bu kültürel formasyonu Anadolu da var olan doku ile harmanlayabilmiştir. Mimari uygulamada bir evren ve kozmos kurgusu yansıtılmıştır. Süslemede kullanılan motifler ve yapıların kurulum planları bu kurgunun sonucunda oluşmuştur. Geniş ve sonsuz bir yaşam alanı duygusunun yaşayışı olan göçebelik, Selçuklular'ın yapı tercihi üzerinde etkili olmuştur. Anadolu Selçuklularında hakim olan İslam kültürüne rağmen Sultanların ibadet yapılarına değil de kervansaray ve han gibi ticari kamusal alanlara önem vermesi cevap aranan bir soru olmuştur. Genel kanı geniş alanda sonsuz topraklarda yaşayış duygusunun ağır basmasıdır. Fakat bu görüşü ekonomik süreçle desteklemek ve algılamak doğru olacaktır.

Selçuklular mimari oluşumlarında zengin bir malzeme çeşitliliği oluşturmuşlardır. Taş mimari düzenlemede en önemli malzeme olmuştur. Surlardan, iç mekâna ve mezar taşlarına kadar Anadolu Selçuklu yaşam alanlarının her yerinde taş malzemeye rastlamaktayız. Anadolu'ya geldiklerinde zengin taş ocakları ve ustaları bulan Selçuklular bu tabloya kendi anlam dünyalarını katarak çok özel bir kompozisyon ortaya çıkarmışlar ve ışık gölge oyunlarıyla hareketli bir cephe kurgusu yaratmışlardır. Bu tabloyu oluşturan malzemelerden devşirme malzeme ise ayrı bir başlık altında değerlendirilecektir. Anadolu coğrafyasında taş süslemenin gelişiminde var olan atmosfer ile birlikte malzeme ve yetkin ustalık da önemli olmuştur. Tuğla malzemeye göre taş kaplı yüzeylerde daha serbest bir çalışma alanı yaratılmıştır. Malzemenin yekpare olarak oyularak şekillendirilebilmektedir. Kullanılan Taş malzeme olarak kalkerli taş kullanılmıştır. Çeşitli renkler ve tonlar kullanılan taş malzemeler anıtsal bir ifadenin verilmesinde tercih edilmiş bazı yapılarda ise mermer ile takviyeler yapılmıştır.

İlk bakışın yarattığı etkinin farkındalığıyla cephe mimarisi çok önemsenmiştir. Dış cephede kullanılan taş malzeme ile heykelimsi yapılar ve anıt cepheler oluşmuştur. Bu kurgulanış içinde ise Taç kapı uygulaması tüm ihtişamı kendinde toplayabilmiştir. Birincil bir anlam yüklenen Taç kapı şekillendiği geometrik form içinde bir sonsuzluk ve zaman döngüsü oluşturmaktadır. Dikdörtgen çerçeveye göre şekillenen kapı bloğu iki ana bölümden oluşmaktadır. Öncelikle bir sivri kemer sonrasında ise dikdörtgen yayvan kemerli bir girişle oluşturulan bezemeli niş ve mukarnas ile çevrelenmiştir. Üzerinde yoğun süsleme, yazı kuşakları ve küçük mimari öğeler bulunan Taç kapı adeta bir açık hava heykeli görünümündedir. Taç kapı yapının diğer süsleme kompozisyonun orijinini oluşturmaktadır. 13.yy'ın ikinci yarısında taç kapının iki yanına konumlanan minarelerin kaideleri süsleme alanını genişletmiştir. Taç kapılarda bir gelişim seyri görülebilmektedir. İlk uygulamalardaki yüzeysel bezemeler zaman içerisinde ustalığın gelişimiyle beraber yüksek kabartmaya ve hacme evrilmiştir. Taç Kapıların temel formunun 1217 tarihinde inşa edilen Sivas Darüşşifası ile şekillendiği kabul edilmektedir.

Taç kapılarda bulunan geometrik düzen birbirine geçme tarzında örülen düğümler ve şeritler halindedir. Bu düğümler etrafını sarmaladıkları kemerin tepe kısmında birbirlerine bir ilmikle bağlanır. Kapalı geometrik şekiller, yıldız sistemleri olarak adlandırılan kurgu, sekizgenler sonsuzluk anlayışının ve döngüselliğin bir ifadesi olmuştur. Bitkisel süslemede ise antik dönemden bu yana kullanılan palmet ve lotuslar ağırlıktadır. Anadolu Selçuklularında kendine özgü bir stilizasyon da kullanılan bu motifler cepheye bir hareket katmıştır. Rumi ve palmetler tek başlarına ya da çiftler halinde zemin üzerine işlenmiştir. Cennette var olduğu söylenen Tûba ağacı ile bir tutulan Hayat Ağacı motifi bu bitkisel kompozisyona dahil edilebilir. Erzurum çifte minareli Medresede ve Sivas Gök Medrese taç kapılarında Hayat Ağacı bezemesini görmekteyiz. Konya İnce Minareli Medrese, Sahip Ata Camii, Kayseri Darüşşifası Taç kapısı gibi yapı örneklerinde bitkisel ve geometrik süslemeler genel bir süsleme planı içerisindedir.

Anadolu Selçuklularının hakim olduğu zaman diliminde dinsel atmosferin herhangi bir baskı oluşturduğu söylenemez. Hiç şüphesiz İslam dininin bir etki alanı bulunmaktaydı. Fakat İslam kültürü içerisinde değerlendirilen birçok yasak ve uygulama dönem atmosferi için geçerli değildir. Selçukluların yoğun figüratif motifler kullanmaları ve mimari kurgu da kullanılan devşirme malzemedeki çeşitlilik bu görüşü doğrulamaktadır. Yüksek kabartma olarak işlenen figürler yalnız taç kapılarda değil eyvanlarda, kenar üçgenlerinde, kemer taşlarında ve mukarnaslı nişlerin üzerinde kullanılmıştır. Sivas Gök medresede kapı kemerlerinde hayvan figürleri görülürken, Karatay Han, Susuz Han ve Amasya Darüşşifasında bütünsel insan figürleri görülmektedir. Selçukluların genel imge dünyalarının bu uygulamalarda sergilendiğini söyleyebiliriz. Evreni ve astrolojik dünyayı temsil eden sembolizm içerisinde çift başlı kartallar, grifonlar, harpiler bitkisel ve geometrik kurgu içerisinde düzenlenmiş ve kompozisyona canlılık katmıştır. Niğde Alaeddin Camii ve Divriği Şifahanesi taç kapısında görülen insan başı ve uzun örgülü saçlarla betimlenen rozetler astrolojik anlam dünyasında ay ve güneşi temsil etmektedir. Aksaray-Konya yolu üzerindeki Sultan Han iç taç kapısında sergilenen rozetler içinde bereket sembolü olan balık işlenmiştir. Diğer bir figüratif uygulama elemanı ise çörtenlerdir. Çoğunlukla aslan başı şeklinde yapılmışlar ve güneş, aydınlık, kuvvet, iktidar gibi anlamlar taşımışlardır. Heykel kurgusu dışında oldukça stilize işlenmiş fazla detay kullanılmamıştır. Divriği kale burcunda ve Diyarbakır Ulu Cami portalin de bu uygulamalardan örnekler görülmektedir.

Süsleme unsurlarından bir diğeri olan yazı ise 13.yy dan sonra bitkisel ve geometrik bezeme örgüsüne dahil olmuştur. Öncesinde yazı müstakil bir biçimde levhalarla cepheye katılıyordu. Taç kapılarda kullanılmaya başlanmasıyla beraber yeni bir soluk kazanıyor. Konya Karatay Medresesi ve Sahip Ata Camisi kullanılan yazı örgüsü tasarımda önemli bir yer işgal eder. Tercih edilen nesih yazı bitkisel ve geometrik bezemelerle ortak bir yüzey oluşturur. Güçlü bir kaligrafik anlatımı olan Kufi ise sınırlı sayıda kullanılmıştır. Konya İnce Minareli Medrese taç kapısında büyük yazı şeritleri egemendir. Yüzey kurgusunda oldukça önemli bir temsil üstlenen yazı bitkisel motiflerle bir bütünlük oluşturmuştur. Yazı şeritleri yüzeyi sarmalamış ve kendine has bir kurgu sağlamıştır.

Anadolu Selçuklu taş işçiliğinde Mihraplar da oldukça önemlidir. Büyük çoğunluğu kesme taş ile yapılan mihraplar iç mekan ile uyumlu bir orantı içersindedir. Taş mihraplar daha çok cami ve mescitlerde kullanılmıştır. Divriği Ulu Cami, Kayseri Huand Hatun, Sivas Keykavus Darüşşifası mihrapları zengin taş işçilikle bezenen örneklerdendir. Mihraplarda yaşanan gelişim seyri taç kapılardakine benzer. İlk uygulamalardaki alçak kabartma daha sonraları yüksek kabartmalı ve hacimli örneklere evrilmiştir. Geometrik ve bitkisel süslemeler yoğun kullanılmış kenar bordürlerinde ve köşelik tablasında ise Kuran'dan ayetler işlenmiştir.

Mimari haricinde Taş işçiliğinin yoğun olarak kullanıldığı diğer bir uygula alanı ise mezar taşlarıdır. Bu konuda Ahlat mezar taşları yoğun bir miras barındırmaktadır. Kutsal mekanlar olarak algılandığı için Moğol saldırılarından zarar görmemiş olan mezar taşları bu dönemden günümüze aktarılabilen en önemli veri kaynaklarıdır. Mezar taşlarının bir kısmı üzerinde av sahneleri sergilenmiştir. Selçuklular için bir tören, şölen ve cesaret ifadesi olan avlanma çeşitli mezar taşlarında sembolize edilmiştir. Bu örneklere Konya İnce Minareli ve Akşehir Taş Medrese müzelerinde rastlanmaktadır.
 

KAYNAKÇA
- ÖNEY, Gönül, Anadolu Selçuklu Mimari Süslemesi ve El Sanatları, İş Bankası, Ankara, 1992.
- MÜLAYİM, Selçuk, Anadolu Türk Mimarisinde Geometrik Süslemeler - Selçuklu Çağı, Ankara, 1982.
- ÖGEL, Semra, Anadolu Selçukluları'nın Taş Tezyinatı, Türk Tarik Kurumu, Ankara, 1987.